© Haber Rize 2022

Gergerlioğlu : Savcı polis işbirliği yapmış uyuşturucu kaçırıyormuş.

Maalesef ki hak ihlallerinin yargıda nedenleri üzerine çok önemli bir gelişme yaşandı, biz bunu zaten uzun süredir söylüyorduk ve Türkiye'de savcı kalmadığını söylüyorduk. Savcı kalmadığını geçin savcılar mafya ile işbirliği içindeymiş, bunu görüyoruz. İşte bakın Konya'da bir operasyon uyuşturucu sevkiyatı yapılıyor, sevkiyatı yapanların polis olduğu ortaya çıkıyor, polislerin Whatsapp konuşması Adana Terör Savcısı Osman Yarbaş'a ulaşıyor. Savcı polis işbirliği yapmış uyuşturucu kaçırıyor ve suçüstü yapılmış. Şu rezalete bakın biz basın toplantılarımızda yoğun bir şekilde hukuk devleti istediğimizi fakat ülkede polis devleti olduğunu söylüyoruz. Onu geçin memleket mafya devletine dönmüş. Görünen bu! Bakanı 10 bin Dolar alan siyasetçi kimdir deyip uyuşturucu ticaretinde olduğunu gösteren bulgular olduğu halde istifa etmiyor, bir başka bakan bakanlığını kötüye kullanıp kendi kurduğu şirketi ile mal alışverişi yapıp kar elde ediyor, bir başka tarafta savcılar Fetö borsalarına bulaşmış, polisle uyuşturucu kuryeliği işi yapıyor, böyle bir memleket nasıl olabilir? Gelinen nokta burası. Biz hukuk, anayasa dedikçe yüksekleri, zirveyi gündeme getirip talep ettikçe maalesef birileri dibe vuruyor. Bakın hal bu! Osman Yarbaş 20 kişilik bir çeteyi savcının yönettiği belirlenmiş, kim belirliyor? Polis! 9 kişiden 3 milyon TL aldığı tespit edilmiş. Bunlar sadece münferit hadiseler değil! Iceberg'in görünmeyen yüzünde daha neler var! Bunun ortaya çıkması lazım! Bu nasıl bir rezalettir? Nasıl bir skandaldır? Nasıl bir ağdır? Zaman zaman duyuyorduk Fetö borsası adı altında birtakım polislerin suçüstü yapılarak tutuklandığını biliyoruz, son zamanlarda buna benzer olayların olduğunu gördük, duyduk mesele savcıya uzandı. Başka hangi illerde, hangi organizasyonlar başka hangi çeteler oluşturulmuş, mafya çeteleri oluşturulmuş polis ve savcılar arasında bu tür ilişkiler var. Bize bu konuyu açıklasınlar!

 

Furkan Grubu'na yönelik polis şiddetini yöneten terör savcısı Osman Yarbaş'ın uyuşturucu ticareti yapan bir mafyanın başında olduğu ortaya çıktı.

Tam da bugünlerde biz Adana'da Furkan Grubu'na yönelik polis şiddetini yöneten güvenlik müdürü hakkında işlem yapılmasına gerek olmadığına dair bir kararı görüyoruz. Yani tüm kamuoyunun tepki gösterdiği, her kesimden tüm kamuoyunun tepki gösterdiği korkunç şiddeti sergileyen polislerin başındaki güvenlik amiri hakkında tek bir işlem yapılmıyor ama öbür tarafta aynı polislere talimat veren terör savcısı Osman Yarbaş'ın uyuşturucu ticareti yapan bir mafyanın başında olduğu ortaya çıkıyor. Neden birilerinin soruşturmadan kurtulduğu neden birilerinin yükseldiği apaçık ortaya çıkıyor. Böylesine korkunç, lanet bir sistemde maalesef bulunuyoruz. Bunu da burada anmak gerekiyor. Güvenlik Şube Müdürü Ali Abdullah Baytok hakkında Valilik tarafından soruşturma açılmasına izin verilmemiş. Bütün kamuoyu bu şiddet görüntülerini izledi, herkes tepki gösterdi Adana Valisi Allah aşkına tüm bu kamuoyu bu konuyu unuttuktan sonra mı bu kararı veriyorsun? O günler niye bu kararı vermedin? Daha büyük tepki alacağını biliyordun değil mi Adana Valisi? Korkunç bir şiddet uygulanıyor ve işlem yapılmasına gerek yok. Kamera görüntüleri var. Tüm bunlar yarın Anayasa Mahkemesi'ne gider ve hak ihlali alır umarım ki o günlerde de o verilen tazminatlar sizin cebinizden ödenir, siz cezalandırılırsınız çünkü bu hukuksuzluklara göz yumuyorsunuz! Savcısının uyuşturucu baronu çıktığı, polisinin kurye çıktığı bir sistemde biz kime güveneceğiz? Bunu gelip bize açıklayın? Bırakın eleştirilerimizdeki polis devleti ifadesini mafya devletine mi döndük birileri net bir şekilde açıklasın bize!

 

O füzelerin nereden atıldığı nereye düştüğü bir kayıt içindedir. Tüm bunların açıklanması gerekiyor

Irak'ın Zaho kentinde bir saldırı sonucu 9 kişi hayatını kaybetti. Bunlardan 8'i çocuktu, piknik yapıyorlardı hiçbir şeyden habersiz ve 5-6 füze bu insanların üzerine düştü, paramparça oldular, 30'a yakın yaralı var, Irak Kürdistan Federe Yönetimi ve Irak hükümeti saldırının Türkiye yaptığını söylüyor, Türkiye bunu reddediyor. Bu konuda peki o zaman bu füzeleri kim attı? Bunun bir açıklanması lazım! O bölgede bir operasyon var ve bu operasyonda sivillerin üzerine bu füzeler düşüyor! İkinci Roboski olduğu ortada olan bir vaka ile karşı karşıyayız ve Milli Savunma Bakanı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bana verdiği bilgiye göre "Bizim bu işte dahlimiz yok." diyor, peki o bölgede operasyon var bunun açıklamasını kim yapabilecek? Irak halkı bunun üzerine Türk bayrağı yaktı, konsolosluktaki bayrak aşağı indirildi ve çok önemli tartışmalar yaşandı, bu konuda net bir açıklama yapılması gerekiyor, Roboski meselesinde de ilk önce "Teröristler bombalandı" diye açıklama yapılmıştı daha sonra işin iç yüzü ortaya çıkmıştı. İktidar yetkililerine güvenmeme gerektiği apaçık ortada! Şimdi de "Bizim bombalama olayı ile alakamız yok." Denilerek konu geçiştiriliyor peki mesele nedir? O sırada yapılan atışlar mutlaka kayıtlarda vardır tüm bunların soruşturma içinde ortaya dökülmesi gerekiyor. O atışlar, hepsi bir kayıt içindedir mutlaka. O füzelerin nereden atıldığı nereye düştüğü bir kayıt içindedir. Tüm bunların açıklanması gerekiyor, suçu kimse üstüne almak istemez! İktidar diyor ki: "Örgüt yaptı bunu." Irak hükümeti ve Irak Kürdistan Bölge Yönetimi "Türkiye yaptı." Diyor bu muğlaklığın ortadan kalkması için adil, etkin bir soruşturmanın başlatılması ve bu konuda gereken araştırmanın yapılması gerektiği apaçık ortada.

 

Anne baba tutukluluklar çok yoğun. Sümeyra Kaya Bakırköy Kadın Cezaevi'nde kalmakta, eşi de cezaevinde. 3 çocuğu olmasına rağmen mahkemede kendisini de tutukluyorlar, 3 çocuk ortada kalıyor, baba cezaevinde, anneyi 5. Mahkemede cezaevine alıyorlar. Sümeyra Kaya'nın annesi bizi arıyor ve diyor ki: "Kızım tutuklandı 3 çocuk annesiz babasız yardım edin ben yaşlıyım bana bir şey olsa kim bakar çocuklara?" bu sorunun cevabını iktidar yetkilileri versin çünkü biz anne baba tutukluluklarda çok büyük bir zalimlik olduğunu suçsuz günahsız çocukların cezalandırıldığını bu konuya çözüm bulunması gerektiğini söylediğimiz halde iktidar bu konuda attığı adımı geri aldı ve böyle büyük zulümler devam ediyor. Bu masum çocuklar büyük zulümler görüyor, anne baba tutukluluk zulümdür ve bu maalesef devam ediyor.

 

Züleyha Uluçay meme kanseri hastası, %68 engelli çok zor durumda bir kadın. Sol kolunda ödem var ve uzun süreli yolculuklara dayanamıyor, Kayseri Cezaevi'nde ailesi Sivas Cezaevi'nde defalarca Sivas Cezaevi'ne nakledilme talebi reddedildi ve Züleyha hanım rapor almak için çok büyük eziyetler çekiyor çünkü 8 saat sürüyor hastaneye gidip gelmesi ve muayenesi. Aç susuz götürülüp getiriliyor ve ödemli kolu bu süre içinde çok büyük hasarlar alıyor ve önceden parmak arası kan alma tekniği ile işlem yapıldığı halde tekrar yapılacağı söylenmiş aslında süresiz bir raporu var neyin ne olduğu belli kurulun da yapılmış işlemleri tekrar yapmasının çok anlamı yok ve "İlla yapacağız." Denilmiş ve bu arada çok zor koşullarda adeta işkence altında hastaneye götürülüp getiriliyor ve adli mahpuslarla yan yana tutuluyor. Kendisi terör mahpusluğu ile itham ediliyor ve kendisine adli sucularla otobüste "Vatan haini pis terörist." Deniliyor. Hem hasta olarak cezaevine gidiyorsunuz bir de orada cezaevi aracında hakaretler işitiyorsunuz, sol kolunuzda ağır bir ödem var, meme kanseri sıkıntınız var. Gidiş geliş 8 saat sürüyor ve tam bir işkenceye dönmüş durumda. Cezaevi idaresi özel bir şekilde bu hastanın gidip gelmesini organize etmeli ve hastanın nakil işleminin işkenceye dönmesini önleyecek tedbirleri almalı. Buradan Kayseri Bünyan Cezaevi idaresine bunları iletiyoruz ve takip edeceğimizi, bu hasta kanserli mahpusa yapılan işlemin çok zalimce olduğunun altını çizmiş oluyoruz.

 

Özkan Yıldız Elazığ Cezaevi'nde kalıyor ve midesinden rahatsız olduğu halde cezaevinden hastaneye gidiş gelişinde büyük sıkıntılar olduğunu söylüyor.

 

Düzce Cezaevi'nde denetimli serbestlikler konusunda çok yokuşa sürülüyor. Mahpuslardan "Ben terör örgütüne üyeyim bu üyelikten dolayı pişmanım. Bundan sonra bu örgütle hayatımda irtibat kurmayacağıma söz veriyorum." Şeklinde bir dilekçe yazmaları isteniyor. İnsanlar zaten "Ben örgüte üye değilim." Dedikleri halde cezalandırılıyorlar ve gözlem kurulunda ikinci mahkemeler kurluyor. "Sen örgüte üyesin olmadığını yüksek sesle söyle. "Pişmanım. Bir daha irtibat kurmayacağım." İnsanlara ceza veriyorsunuz, suçlu buluyorsunuz ama illa iktidar diyor ki: "Ben senin değişim geçirdiğini de göreceğim." Değişim geçirme meselesine sen karar vermezsin ki. İnsanlar hakkında bu tür afaki bir anlayış ile hareket edemezsin ki. "Ben senin terörist olduğuna karar verdim. Terörist olmadığını bize ispat et." Adam zaten: "Ben terörist değilim." Diyor ama böylesine ön yargılı ve dikte edici bir anlayış ile karşı karşıyayız ve denetimli serbestlikler bundan dolayı verilmiyor!

 

Eğitim alanında da çok büyük ihlaller yaşıyoruz, vatandaşlar bize başvuruyor. İzmir'den başvurmuş. İzmir Karşıyaka Yalı Mahallesi'nde bulunan Mehmet Seniye isimli okula gitmiş çocuk ve burada işte "Şu öğretmeni seçeceğim diyorsanız 7000 lira yardımda bulunun." denmiş daha sonra pazarlık yapılmış 5000 lira ve vatandaş bu paraları verememiş ve diyor ki bu nasıl ücretsiz eğitim nasıl bir eğitim anlayışı. Bu sözlerimizi bu vatandaşın sitemlerini Milli Eğitim Bakanı duyuyor mu? Hani okullarda hiçbir şekilde ücret talep edilmeyecek diyordu bakanlık yetkilileri. İşte bakın size adres veriliyor. Vatandaş adını veriyor, birinci sınıfa kaydetmek için İzmir Karşıyaka Yalı Mahallesi'nde bulunan Mehmet Seniye isimli okuldaki dönen işleri anlatıyor. Milli Eğitim Bakanı bu işe müdahil olmayacak mısın? Bu konuda açıklamanızı bekliyorum!

 

24 yıldır Mahpusmuş Avukat Ahmet Gerez isimli bir mahpusun ablası bize başvuruyor. Trabzon Beşikdüzü T Tipi Kapalı Cezaevi'nde ve çok ağır ihlaller ile karşılaştığını, telefon ve görüş saatlerinin kısıtlandığını söylüyor. Bilinmez eller ve kişiler tarafından cezaevi yönetiliyor, çok ihlaller var deniliyor ve bütün bunlardan, bütün bu ihlallerden sonra mahpus beş günlük süresiz dönüşümsüz açlık grevine girmiş ve bunu daha da uzatacağına söylüyor. 24 yıldır zaten mahpus ama bir de üstüne hak ihlalleri var. Düşünün siz bir insanı hapsediyorsunuz ediyorsunuz, tamam özgürlüğünü alıyorsunuz ama üstüne bir de insan hakları ihlalleri uygularsanız işte bakın insanlar bu yüzden açlık grevine giriyor şimdi Adalet Bakanlığı Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nü uyarıyorum. Trabzon Beşikdüzü cezaevinde bir açlık grevi başlamış durumda bundan haberleri var mı birçok meselede olduğu gibi biz mi onları haberdar ediyoruz? Günaydın diyoruz onlara ve bu konuyla ilgili açıklamalarını bekliyoruz! Bu ihlaller neden oluyor ve neden 24 yıldır içeride yatmış bir mahpus tüm bu özgürlük kısıtlamasına dayanmış bir mahpuz neden açlık grevine giriyor bunun bir açıklamasını yapsınlar bize!

 

Samsun Kapalı Cezaevi'nde Recai Kaymakçı yine denetimli serbestliği verilmemiş. 8 yıl 9 aylık cezaevinde cezasını çekmiş çekmiş fakat en sonunda tarafsız denen koğuşta da kalmış ve son 1 aydır koğuş dağıtıldı ve taraflı koğuşa geçirdiler. Sadece bir kez psikolog görüşü yaptırmışlar. Komisyonu örgüt bağı var diye bu anlamsız sonucu hangi anlayışlı hangi delile varıyor akıl alır gibi değil ve hala hakkı olduğu halde kendilerince özgürlüğünü kısıtlıyorlar. Tarafsız koğuşa geçmiş  buna rağmen denetimli serbestliği verilmiyor. Bunun açıklaması var mı? Cezaevleri ağzına kadar dolu birçok cezaevinden denetimli serbestlik verilmemesi ile ilgili yoğun şikayetler alıyoruz. İşte onlardan birisi Recai Kaymakçı Samsun Kapalı Cezaevi'ndeki durum. Zaten yattığı kadar yatmış ama hala daha yatırma meraklıları el insaf diyoruz!

 

Milli Eğitim Bakanlığı'na gençlerin bir başka şikayetini daha iletmiş olalım. 2021 puanıyla atama yapılacağı söylenmiş, gençler heyecanlanmışlar fakat sadece okul öncesi branşları bundan istifade etmiş, onlar yüksek sayıda atanabilmiş birçok başka grup maalesef bu atamayı gerçekleştirmemiş, memlekette öğretmen sıkıntısı var ve hala bu konuda atamanın gerçekleştirilmemesi ile ilgili gençlerin önemli şikayetleri var.

 

Sağlık hakkı ihlalleri bitmiyor! Biz bir hekim vekil olarak bu konuyu hassasiyetle takip ediyoruz. Programlarımızda gündeme alıyoruz, hekime yönelik şiddet ve haksızlıklarla ilgili araştırma ve çalışma yapan hekim arkadaşlarımızı dinliyoruz. İşte onlardan birisi Kocaeli'de bir özel hastanede çalışan bir doktor hanım Neşenur Yaran radyoloji uzmanı diyor ki: "Tüm sağlık birimlerine girişte X-Ray cihazları yerleştirilmesi gerekir çünkü Kesici delici alet ile giriliyor ve canımıza kast ediliyor. Toplumun huzur ve barışı adına eğitim kültür vicdani ve insani değerlerin yerleştirilmesine yönelik eğitim sisteminde köklü değişikliklere gidilmesini talep etmekteyim diyor. Gerçekten sadece X Ray cihazları yeterli değil insan kalitesinin yükseltilmesi gerekiyor. Bunun için eğitime ağırlık verilmesi lazım AK Parti iktidarının Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da itiraf ettiği gibi en başarısız olduğu alan eğitim alanı, büyük bir skandal rezalet yaşanıyor, eğitim sıfır, yerlerde en son YKS sınavında düşünün bakın 3.5 milyona yakın insanın girdiği bu sınavda ortalama doğru cevaplanan matematik soru sayısı 6,9 yani 7 değil. Düşünebiliyor musunuz yıllarca eğitim veriyorsunuz ve en sonunda onlarca soru içinde sadece 7 doğru cevap yapabilen öğrencilerle karşılaşıyorsunuz. Büyük bir skandal, eğitim sistemi çökmüş halde ve işte bütün bu eğitim sisteminin çökmesi sonucu her yere yansıyor, eğitimsiz insanlar gidip doktorları öldürebiliyor. Bu arada rahmetli Doktor Ekrem Karakaya'ya tekrar Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına sabır diliyorum ve en önemlisi de gereken önlemlerin alınmasını Sayın Bakan Fahrettin Koca'dan istiyoruz tekrar. Artık bu olayları duymayalım, hastanelerde bu gerginlikler devam ettiği müddetçe doktorların başında onlarca hasta olduğu müddetçe ve gereken hastane miktarı yapılmadığı, ranta dayalı şehir hastaneciliği sistemi yürütüldüğü müddetçe bu sıkıntıların yaşanacağını görüyoruz. Aslında bir tane şehir hastanesi yerine 20 tane semt hastanesi yapılabilirdi ve insanlar daha rahat sağlığa kavuşabilirdi fakat bir rantiye mantığı ile hareket ettiler sağlıkta da ve gelinen nokta bu. Hekimler sağlık çalışanları memnun değil, oldukça ağır koşullarda ve artı can tehdidi ile çalışıyorlar öbür taraftan da hastalar da randevu alamamaktan yakınıyor çünkü hekimler ya özele gidiyorlar ya da yurt dışına gitmek zorunda kalıyorlar. 3 doktorun baktığı hasta sayısına bir doktor bakmak zorunda kalıyor. Bir kısır döngü devam ediyor sağlık sisteminde bunun da altını çizelim.

 

15 Temmuz lanetli darbe gecesindeki mağdur olan onlarca yüzlerce insan bize başvuruyor. İşte onlardan birisi İbrahim Karatepe daha mesleğinde dördüncü ayı dolmamış eski uzman çavuş Kars Sarıkamış'ta görevliymiş ve komutanının emriyle dışarı çıkın denilmiş ve çıkmışlar ne olduğunu bilmiyor ve 57 gün cezaevinde kaldı, beraat aldı aklandı diye beklerken 12 buçuk yıl ceza verilmiş ve "Yuvamız dağıldı altı aylık hamileydim ve bebeğimin gelişimi bu olaylar yüzünden durma noktasına geldi vebalini kim verecek?" diyor mahpusun eşi ve aynı dosyalarda diğer kişilerin cezalarının düşürüldüğü ve o gece silah sıkanlara müebbetten 12 buçuk yıla indirildiği 12.5 alanların beraat aldığı halde kendi eşinin 12 buçuk yıl ceza aldığını ve burada diğerlerine göre haksızlık olduğunu söylüyor ve diyor ki "Bizim ne suçumuz vardı araştırılsın bir suçu varsa eşimin sadece 12 buçuk yıl değil müebbet hapis alsın, idam edilsin ama haksız yere bu cezayı neden çekiyoruz İstanbul Ankara gibi olayın en kızgın olduğu yerlerde bile Yargıtay müebbetleri bozup tahliye verirken Sarıkamış'ta kimsenin burnu kanamazken nasıl bizlere ceza verdiler aklım almıyor. Olay arbede olsa suçu var diye düşüneceğim silah sıksa yine düşüneceğim emir yetisi olsa rütbesi olsa yine suçlu olduğunu düşüneceğim ama 4 aylık uzman çavuşun suçu ne? Biz gariban vatandaşız bizi duyan gören yok bütün ihale üstümüze kaldı resmen suçluların cezasını biz çekmek istemiyoruz." Diyor. Ben de buradan Meclis Başkanlığı'na Meclis darbeyi araştırma raporunun ortaya çıkarılması çağrısını yapıyorum işte böyle büyük bir belirsizlik var. Kim nasıl doğru bir ceza almış belli değil birisi müebbet ceza alırken öbürü beraat edebiliyor. Bu kişiler hep aynı sahadaydı hangi kriterlere göre bunlar alındı? Bu darbenin iç yüzü nedir diye sorduk yıllarca Meclis Araştırma heyeti çalıştı bir rapor ortaya çıkardı ve Meclis Başkanlığı'na teslim etti. Reşat Petek bu komisyonun başkanıydı biz Meclis Başkanlığı'na teslim ettik o açıklasaydı diyor Meclis Başkanı İsmail Kahraman bu raporu açıklamamış o zaman şimdi bu iş Meclis Başkanı Sayın Mustafa Şentop'a düşüyor. Açıkla kardeşim bu raporu yani neden duruyorsunuz ya Allah aşkına açıklayın. İşin ucunun size varacağını mı düşünüyorsunuz? Koca bir rapor hazırlanmış rapor açıklanmıyor. Böyle şey mi olur? Böyle meclis mi olur böyle Meclis Başkanlığı mı olur Sayın Şentop ne yapıyorsun orada? Haksız hukuksuz bir şekilde kararları onaylamak, kararları okutmak çok kolay da bir raporun kamuoyuna açıklanması çok mu zor? Rapor elinizde duruyor meclis başkanlığındaymış en son adresi öğrendik biz de diyorduk ki mahzenlerde bir yerlerde kayboldu diye düşünüyorduk. İnanın ki tüm kamuoyu böyle biliyordu mahsenlerde bir yerde kayboldu bu rapor diye biliyordu. Hayır raporun adresini bulduk rapor heyet başkanı Reşat Petek diyor ki: "Meclis Başkanlığı'na verdik." Meclis Başkanı açıklasana şu darbe raporunu. Şu siyasi ayaklar nerelere uzanıyormuş bir öğrenelim onu mu örtmeye çalışıyorsunuz? Ne iştir!Memlekette darbe olmuş lanet bir darbe hakkında bir sürü şey söyleniyor Meclis bu konuda bir araştırma yapmış darbe raporu açıklanmıyor! Her türlü ayrıntı ve lüzumsuz işi yapmayı biliyor Meclis Başkanı fakat bu ülkenin en önemli meselesi hakkındaki bir raporu nedense açıklamıyorlar. Buyurun yine davet ediyorum açıklayın!

 

Bakın şu çocuk, şu anda hayatını kaybetmiş durumda. Kim tarafından Batman-Bismil arası yolda alkollü bir şekilde araba kullanan Gercüş Kaymakamı Selver Sinanoğlu'nun çarpması sonucu hayatını kaybetmiş bir çocuk. Aile perişan kaymakam tutuklandığı ve aile bir müddet sonra olay soğuduktan sonra Kaymakamın serbest bırakılmasını istemiyoruz, adil bir yargılama istiyoruz diye bize başvurdu. Muhammed Çelik bakın çocuğun ismi bu çocuğun katili maalesef alkollü araç kullanan bir kaymakam. Yani kaymakamların, savcılıkların kimlerin elinde olduğu ortaya çıkıyor. Bakın görevini bu kadar kötüye kullanan bir kaymakam, Savcı, polis grubu var memlekette. Bakıyorsunuz kimise uyuşturucu kuryesi çıkıyor kimisinin mafya alakası var. Kimisi apaçık yolsuzluklar olduğu halde Sedat Peker neler neler söylediği halde tek bir soruşturma açmazken bir bakıyorsunuz bu savcılarımızın adı uyuşturucu mafyası ile anılmaya başlanıyor. Gerçekten inanılmaz durumlar yaşıyoruz.

 

Toplu iş sözleşmesi konusunda Gençlik ve Spor Bakanlığı'na bağlı Diyarbakır Gençlik merkezinde çalışan işçiler mağdur ve burada bir toplu sözleşme meselesinde Hak-iş'e bağlı Öz büro-iş ve Türk-İş'e bağlı Teskop Sendikası arasında bir mahkemeleşme olmuş ve toplu sözleşme konusunda gelişmeler bundan dolayı olmamış. Mesele yıllarca mahkemelere yansımış ve sonuçta mağdur olan işçiler. Bakın 15000 işçi bu durumdan olumsuz etkilenmekte "Sürecin hızlanmasını ve toplu iş sözleşmesinin yapılmasını, bu kadar ekonomik felaketin olduğu bir dönemde çok zor durumda olduğumuzun bilinmesini istiyoruz." diyor işçiler.

 

Petrol istasyonu işleten iş insanları da bize başvurdular. Dağıtım firmalarının usulsüzlüklerinin mağduru biz oluyoruz diyorlar. "EPDK'nın izin verdiği firma dışında çalışamayız dağıtım firmalarının yolsuzlukları olmuş. Oysaki herhalde EPDK ve vergi dairesi ile toplantı yapıyorlar. Devlet Denetim Kurumu EPDK ve vergi dairesi sonuç dağıtım firmaları hata yapmış. Fatura bize kesiliyor." Diyor. "Dağıtım firması ile iş yaptığımız için bu sefer biz mağdur ediliyoruz bu denetimler niye doğru dürüst bir şekilde yapılmadı." Doğru dürüst yapılmayan işlerin faturası sahadaki bir şeyden haberi olmayan insanlara fatura olarak kesiliyor. "Büyük cezalar bize kesiliyor, talimatla yapıyorlar bu işleri mahkeme kararı ile değil 120 bin kişi işsiz kalacak ve telafisi mümkün olmayan iflaslar olacak çok mağdur durumdayız." diyor petrol istasyonu işleten iş insanları.

 

Mağdur Eray Baytar Silivri 7 Nolu Cezaevi'nde hükümlü bir kişi. Onbaşı olarak görev yapmaktaymış darbe gecesinde. İlk yargılamada müebbet hapis cezası almış. Yargıtay kararı bozmuş ve tekrar tutuklama olmuş, tahliye vermiş sonra tekrar tutuklama olmuş. Darbe olduktan sonra yakınlarına mesaj atmaları gerekçe olarak gösterilmiş fakat diyor ki "Cengiz Gümüş telefon bile kullanmıyordu halka yönelik ateş açmadıkları halde bu kişiler neden tekrar tutuklanıp cezalandırıldılar?" maalesef darbe yargılamalarında adalet yok. Birçok darbe yargılamasından böyle şikayetler alıyoruz. Büyük bir belirsizlik, insanların kim vurduya gittiği, kimin ne yaptığının belli olmadığı o gece hakkında yapılan yargılamaların da maalesef adil olmadığını çoğunlukla görüyoruz.

 

Bu konuda geçen basın toplantımızda da gündeme etmiştik Burdur'da 2012-2016 yılları arasında üniversitede okuyan Kürt öğrenciler aradan neredeyse 10 yıl geçmiş şu anda mağdur ediyorlar. Haklarında soruşturma açılıyor, açığa alınıyorlar. Neden? Çünkü o dönemler Tahir Elçi öldürülmesi, Roboski, Kobani ile ilgili olaylar hakkında basın açıklamaları yapmışlar. Basın açıklaması yapmış sadece ve aradan on yıl geçmiş. "PKK ile iltisaklı irtibatlısın." denilerek açığa alınmış kredi borçları kredi kartı "Perişan haldeyim. Ben kesinlikle propoganda yapmadım.Aradan o kadar yıl geçmiş şimdi mi akılları başlarına geldi Milli Eğitim Bakanlığı yargılama sonucunu beklemeden beni açığa alması da hukuksuzluktur." diyor Vedat Karakaya bunu da iletelim. Böyle onlarca mağdur insan var maalesef.

 

Aydın E Tipi Kapalı Cezaevi'nde 13 Ocak'ta bir intihar iddia edildi fakat yakınları bu intihar konusunda şüpheli. "İntihar etmedi burada bir şüpheli ölüm var." Diyorlar. Kardeşi bize başvurmuş. "Yılmaz Ekinci Aydın E Tipi Kapalı Cezaevi'ndeki bu ölümünün ortaya çıkmasını gereken araştırmanın yapılmasını istiyoruz." Dedi. Biz diğer hak ihlalleri ile ilgili gündemler de yaptığımız gibi soru önergesiyle bu konu içinde başvurduk.

 

Öncesinde de burada defalarca basın toplantılarında gündem ettim. Biz hak ihlallerini yakından takip eden bir milletvekiliyiz. Kandıra Cezaevi'nde yatan Ahmet Dizlek mide kanseri teşhis edildikten 2 yıl sonra tedavi yapıldı ancak. Ne kemoterapi ne radyoterapi ne de cerrahi. Biz araya girdik cerrahisi sonunda yapılabildi. Bakın ben kendim ne yaşadım bunu kendim müdahil oldum, doktorlarla cezaevi ile konuştum ve daha sonra hak ihlalleri maalesef devam ediyor. İki yıllık bir büyük gecikmeden sonra bile hala bu hasta tahliye edilmiyor. Eşi bize yazmış "85 kilodan 60 kiloya düştü. Gittikçe zayıflıyor ve İstanbul ATK cezaevinde kalabilir demiş bu haliyle." kanser ölüme doğru giden bir insanı cezaevinde tutma ısrarı neden? Bir de iki yıl hastaya sağlık hakkı ihlali yapıp herhangi bir işlem yapmamışsınız. En sonunda bizim baskılarımız sonucunda ameliyat olabilmiş ve bu kişiyi hala cezaevinde tutma ısrarı içerisindesiniz. Bunu anlamak mümkün değil. Ahmet Dizlek eşine diyor muş ki: "Benim hiçbir dilekçem yerine ulaşmıyor, sesimi duyurun?" diyor. Böylelikle hasta mahpusun sesini de böylece duyurmuş olalım.

 

Ülkemizde polise tanınan yetkilerin çok artmasından dolayı polis şiddeti yoğun bir şekilde yaşanıyor. Bir gözaltına alınmaya görün. Canınız çıkartılana kadar dayak yiyorsunuz. İşkenceye uğruyorsunuz. Ve daha sonra da hakkınızı arayamıyorsunuz. Savcılılar işin üzerini örtüyor. Savcı-polis işbirliğinin nasıl olduğunu az önce açıklamıştım. Böyle bir üstünü örtme işlemi var. Adar SARIBAŞ Esenyurt Esenkent'te gözaltına alınmış. Tamam gözaltına alıp yargılarsın ama "4 gün nezarette kaldılar. Oğluma ne yaptıklarını bilmiyorum." diyor ve oldukça önemli şikayetleri başlamış. Mide kanaması geçirmiş cezaevine atılmış daha sonra. Mide kanaması geçirdiği anda da çok geç müdahale edilmiş kendisine. Ölümden dönmüş. Birkaç kez ameliyat yapılmış. Ameliyat yerleri kanamış. Gerçekten çok ağır sıkıntılar görmüş. "İnsülini yükseldi, değerleri yükseldi. Enfeksiyonu kana karıştı ve oğlum ameliyattan 2 gün sonra öldü. Oğlum hastanede 2 ay kaldı, yoğun bakımda hiç görmedim. Oğlumun yoğun bakımdayken ara mahkemesi oldu ve oğlumun suçsuz olduğu anlaşıldı. Oğlumun hastaneden tahliyesi verildi ancak oğlum tahliye olduğunu bile bilmiyordu. Oğlumu uyuttukları için mide diye hastaneye alındı, bize oğlumu göstermediler sırf mahkum diye." Düşünün böyle bir hengame neticesinde, ameliyatlar, gözaltılar, cezaevleri, sonucunda mahkum ölüyor. Ve bu konu hakkında hesap veren, bu konu hakkında herhangi bir soruşturma açan da yok. Olacak bir iş değil. Hem İçişleri Bakanlığı'nın hem Sağlık Bakanlığı'nın bu konuda açıklama yapması lazım. İsmi Adar SARIBAŞ. Kanuni Hastanesi'nde ameliyat olmuş, gözaltı ve tutuklama olayı var fakat bu arada çok ağır sağlık hakkı ihlalleri ve ölüm gerçekleşiyor. Hastanede 2 ay kalamasına rağmen yoğun bakımda "Hiç oğlumuzu göremedik, ne olduğunu anlamadık." Diyor. "Kaç kez şikayetçi olduk ret aldık." Vatandaşın adalet talebinin son hali bu, biz de bunu buradan gündeme getiriyoruz ve yetkilileri açıklama yapmaya davet ediyoruz.

 

Yine cezavinde yatan insanlar cezaevinden çıktıktan sonra işsiz-güçsüz zor durumdayken hemen yemek paraları talep ediliyor. Diyor ki: "2.000 lira civarı yemek parası talep edildi. Toplam yemek borcum 20.000 TL civarıdır. Asgari ücretle çalışıyorum ve benimle aynı durumda olan yüzlerce insan var, en kısa sürede bu soruna çözüm üretilmesini istiyoruz." diyor. Adamın karnını doyuracak bir hali yok, hapisten yeni çıkmış 20 bin lira yemek parası öde, deniyor. Bunlara çözüm getirilmesi noktasında bizim de yasa teklifimiz var. Bunlara bir çözüm getirilmesi gerektiğini söylüyoruz ve devlet bir insanı cezaevinde tutuyorsa, devlet o insanın temel ihtiyaçlarını karşılamalı, diyoruz. Bu konudaki yasa teklifimizin de değerlendirilmesi gerektiğini, insanların böyle perişan bir şekilde bırakılmaması gerektiğini söylüyoruz. Cezalandırmışsın, cezaevine girmiş, çıkmış. Tahliye sonrası daha doğru düzgün bir işi yok gücü yok, hemen tepesine binmişsin, 20 bin lira ver diyorsun. Bunlar olacak işler değildir. Bu konuların bir şekilde düzenlenmesi gerekir. Devlet ve vatandaş arasındaki bu ilişkinin böyle hal de olmaması gerektiğini söylüyoruz.

 

Haşim Uyanık bize başvurmuş. İnfaz Koruma Memuruydum, diyor. İhraç edildim, dosyamdan beraat te ettim, hala görevime iade edilmiyorum, diyor. Nedeni sorarak, Mahkemeler boşuna mı var, diyor. Onun gibi binlerce insan var. "Dosyam 28. Ankara İdare Mahkemesinde. Doğru düzgün neden yargılandığımı dahi bilemedim. Neden beraat aldığımı da bilemiyorum. O zaman suçluydum neden beraat ettim. Madem beraat ettim, neden görevime iade etmiyorsunuz." diyor. Bunu söyleyen binlerce insan var. Takipsizlik ve beraat alan binlerce insan maalesef görevine iade edilmemeye devam ediilyor.

 

Yine bir polis şiddeti. Gökhan Demirci Asayiş Şubesinde ellerini ters kelepçeli olarak bağlanarak polisler tarafından darp ve işkence yapılmış. Polisin biri arkadan saçını çekmiş. Diğeri yüzüme yumruk atıyor. Diğeri kulağına yumruk atıyor. Kulak zarı delinmiş. Kafa atan polis memuru burnunu kırmış, gözünü morartmış. Boynu ve elleri çizik içinde. Ya hu şu hale bakın. Bir insanı gözaltına alıyorsunuz, 4 tane polisin yaptığı bu. Kimse de bu yapılanlara hesap sormuyor. Bunu yapmak zorunda mıydın, neden yaptın, orantısız güç neden kullandın, kimse bunu sormuyor. Vatandaş bize başvuruyor. Bu olay Kurban Bayramının 1.günü olmuş. Gözaltında kötü ve orantısız güç muamelesi yapılmış. Tüm bunlar hakkında soruşturma başlatılması gerekiyor, cezaların verilmesi gerekiyor. Polis memuru Fatih Çelik Hilmi Kamer Pirim'e tehdit mesajları gönderiyor." diye bir başvurusu da var bize.

 

Suruç Katliamı Davasında yaşanan adaletsizliği hepimiz biliyoruz. Geçtiğimiz günlerde Suruç Katliamında hayatını kaybeden 33 genç güzel insanı saygıyla rahmetle anmıştık. Biz adalet talep ederken gerçek katillerin bulunmasını talep ederken, bu konuda açıklamalar yapan Suruç Mağdurlarının yakınları hakkında soruşturmalar açılıyor. Onlar mağdur ediliyor. Düşünün göz göre göre bu gençler öldürülüyor. İntihar saldırganı emniyet müdürlüğünün önünden geçip gidiyor. Ve o gençlerin arasına dalıyor. Ardından anne babalar açıklamalar yapıyor. Bu açıklamalar hakkında soruşturmalar başlatılıyor. Adalet mücadeleleri engellenmeye, susturulmaya çalışılıyor.

 

Eşim Engin Yavuz diyor, bir kere bizi ankesörlü telefondan aramıştı. "Vay sen nasıl ankesörlü telefondan aradın." diye 6 yıl 10 ay 15 gün ceza verildi kendisine. Denetimli Serbestliğe 6 ay kala geçerli ve sorun olmaz denilmiş bundan dolayı disiplin cezası verdiler ve telefon hakkını kısıtladılar. Koğuşunu değiştirdiler, ceza üzerine ceza olmaz, diye denetimli serbestlik hakkının verilmemesini bize bildirdi fakat hala cezaevinde yatıyor. Mağduruz, maddi manevi etkilendik. Psikolojimiz mahvoldu. Yeterince mağdur olduk. Yetmedi mi artık, diye isyan ediyor mahpusun ailesi. Düşünün bir ankesör aramasından bir ton ceza ardından. "Biz denetimli serbestliğin geldiği halde seni çıkarmıyoruz gör gününü." deniliyor aile perişan keyfi bir şekilde gözlem kurullarında ikinci mahkemeler kuruluyor ve gelinen noktada böylesine ağır bir hali yaşıyoruz.

 

Yine bakın denetimli serbestlikler her yerde büyük sorun Ali Gürkan Kara'nın eşi bize başvurmuş Çankırı E Tipi Kapalı cezaevinde kalıyor dokuz ay geçmiş hala denetimli serbestliği verilmemiş. Yargıtay cezasını olmamış hala işlemler bitmemiş "Nereyi arasam dosya orada burada diyorlar." düşünün cezayı çekip ardından Yargıtay'ın gecikmesini de bekliyorsunuz ardından 9 ay geçiyor aileniz perişan siz hala tahliye olamıyorsunuz böyle binlerce insanın olduğu bir ülke 'adalet istiyoruz' diye boşuna mı insanlar söylüyorlar. Bu ve buna benzer binlerce vaka da insanlar çok ağır mağduriyetler yaşıyorlar.

 

Maltepe 1 nolu cezaevinde ki maalesef mahpuslar için de aynı şey geçerli denetimli serbestlikler Maltepe Cezaevi'nde de verilmiyor bir senelik denetimli serbestlik hakkını kullandırmama olayları da var. Bir senenin tamamı kullandırılarak denetimli serbestlikler verilmeyebiliyor.

 

Haksızlıklarla ilgili başvurular alıyoruz. "İzmir Menemen Maltepe serbest bölgede bulunan Amerika Merkezi rüzgar gülü kanadı üreten TPİ firmasında çalışıyorum yüksek enflasyon ve yaklaşık iki yıl önceki sözleşmede yeterli zam alınmaması nedeniyle işçilerin maaşları da iyileştirme talebi vardı. Fakat bu konuda talepler karşılanmamış, işçiler çok büyük mağduriyet yaşıyorlar sektörün önde gelen bir firması ve ne pandemi ne ekonomik krizden etkilenmeden çalışmalarına devam edip yeni yatırımlar yapan bir şirket fakat işçiler perişan durumlarda ve zam oranları verilmiyor. Çok düşük oranlarda kalıyor işçiler bu zam oranlarının verilmemesinden dolayı işe girmiyorlar işe girmeyeni işten atarız diyorlar. Fakat burada çalışan işçiler astım, fıtık oluyor ve itiraz edeni işten çıkarıyorlar. 20 kişiden de 10 kişiden de aynı işin verilmesini istiyor." İnsanların sağlıkları ihlal oluyor çünkü ağır bir iş bütün bunlara rağmen yüksek zam bekleyen işçiler de mağdur ediyorlardı.

 

Nizip T Tipi Kapalı Cezaevi'nde de sorunlar devam ediyor Kurban Bayramı'ndan bir hafta önce sudan zehirlemişler, bilgi verilmiyor Bu konuda altı ayda bir gidiyor mahpus yakınları 10 dakikalık Telefon görüşmesinden fazlası verilmiyor ve ağır ihlaller olduğu söyleniyor cezaevinde yedi ay yatmış ve beraat etmiş biri olarak bu kadar haksızlık çok fazla birçok kişi zehirlenmiş bir hemşire ve gardiyan söyledi. Gönderdiğimiz kargoyu iki ayda bir açacaklarmış diyor zehirlenme nedeni söylenmiyor yakını cezaevinde olanlar son derece mağdur çünkü düşünün içeride ne oluyor ne bitiyor yemeklerin sağlık durumu ne halde bilinmediği için insanlarda büyük bir sıkıntı yaşıyorlar.

 

Yine bir cezaevi mağduriyeti. Ercan Çakar Bandırma 2 No'lu Cezaevi'nde kalmakta ve birçok cezaevinde işkenceler görmüş sıkıntılar görmüş ve 2021 yılında da Ercan Çakar'ın içeride gardiyanların 4 saat boyunca işkenceye uğradığını "Seni öldürmeyeceğiz işkence edeceğiz." dediklerini aktarıyor başvurucu ve "Bütün bunlardan sonra disiplin cezaları yoğun bir şekilde veriliyor, işkence soruşturmaları yürütülmüyor ve Dayımın akıbetinden şüphe ediyoruz." diyor aile bu mağduriyeti de gündeme getiriyoruz ve Adalet Bakanlığı'nı bu konuda da araştırma yapmaya ve gereken soruşturmaların bir an evvel başlatılmasını davet ediyorum.

 

Bolvadin T Tipi Cezaevi'nden yine ağır ihlaller alıyoruz. DGS için sınava götürüldü ne su ne yemek verilmiş. Nakillerde ki bu büyük sıkıntıları biliyoruz sınava gidiyorsunuz ne su ne yemek veriliyor size perişan bir şekilde gidip geliyorsunuz. 2021 Aralık'tan beri durumun böyle olduğu söyleniyor. Biz başvurucunun şikayetlerini söylüyoruz her konuda olduğu gibi bu konuda açıklama yapma hakkı da bakanlıkta buyurun açıklama yapın. Mahpusun şikayetlerini biz bir milletvekili olarak gündeme getiriyoruz açıklama hakkı ise sizdedir sizi de dinlemek isteriz. Tüm bu başvurular konusunda ve o yüzden açıklamalarınızı bekliyoruz Adalet Bakanlığı.

 

"6 yaşındaki çocuğumu camiye Kur'an kursuna gönderdim bizden yardımcı anne parası istendi." Diyor. 250 lira para istenmiş ama "Yardımcı annelik için eşim müftülüğe gittiğinde İŞKUR'dan alındığı söylenmiş." İŞKUR'un ücretini ödediği bir alım için neden vatandaşlardan yardımcı anne ücreti alınıyor diye Diyanet İşleri Başkanlığı'na soruyor vatandaş. Yalan söylenerek Diyanet Vakfı'na bağış toplandığı anlaşılıyor yardımcı annelerin ne şekilde görevlendirildiği maaşların hangi kaynaklardan ödendiği araştırılırsa çarpıklık ortaya çıkacak diyor bu konuda Diyanet'in açıklama yapmasını bekliyorum.

 

"Silivri 2 No'lu da kalan Şahin Keskin ve Tunç Ali Bayar'ın arkadaşıyım. Normalde bir saat olan açık görüş hakkımız kullandırılmadı ve bunu şikayet ettik." diyor. Dilekçeleri engellenmiş. 1 saat açık görüş Hakkı yasal bir hak ama cezaevi engelliyor mahpus itiraz ediyor dilekçe yazıyor dilekçesi de engelleniyor işte ülkenin hali bu değerli arkadaşlar.

 

Rıdvan Taş kaldığı adli koğuşta bir tartışma çıkıyor ve darp ediliyor. İnfaz koruma memurları geliyor ve ters geleceği yaparak kendisi oradan çıkarıyorlar elinin kopacağını, çok ağrıdığını söylediğinde "Koparsa kopsun lan. Tohumuna para mı saydık." denilerek işkenceye devam ediliyor. Ardından ters kelepçeli bir şekilde süngerli odaya atılıyor ve namazını elbisesiz bir şekilde kılmak zorunda bırakılıyor. Oruçlu olmasına ve gardiyanlara bilgi vermesine rağmen sabaha kadar yemek verilmiyor. 5 gün boyunca bir başına bırakılıyor ve "Zile basma lan. Sana zil yasak." Deniliyor. Bakın ifade tarzları da böyle 5 gün boyunca kaldığı el kadar hücrede birkaç defa da sular kesilmek suretiyle ayrıca işkenceye uğruyor. O süngerli odaları biliyoruz son derece sağlıksız kötü yerler yatacak bir yer bile yok. Ne bir yatak ne bir masa. Sadece dört duvarın plastikle kaplandığı tuvalet kapısının bile olmadığı bir alanda kalmak zorunda kalıyorsunuz. 5 dakika insanın duramayacağı bir yerde beş gün bu insanı tutmuşlar. Bu gerçekten büyük bir zulüm ve hakaret, darp da üstüne. Bunlarla ilgili bir araştırma var mı? Her zaman olduğu gibi yok! Adalet Bakanlığı'nı açıklama yapmaya davet ediyorum. Kendisine darp raporu aldırılıyor. Ancak bu darp olayı sonucu sanki yani infaz koruma memuru hem darp edip hem de kendisi darp raporu alıp. "İşte efendim biz böyle bir itiş kakış yaşadık." demeye çalışıyorlar. "Vücudunun birçok yerinde darp izlerini bizzat gördük." diyor yakınları. "Ayağında yerde sürüldüğü için oluşmuş izler var kuyruk sokumu kemiğinin çok ağrıdığını söylüyor, kafasından ve vücudunun çeşitli yerlerinde işkence izleri var." bu konuda Adalet Bakanlığı'nı açıklama yapmaya davet ediyorum.

 

Recep Atan daha önce de gündem etmiştik. Diyarbakır Cezaevi'nde polis şiddeti sonucunda dalakta kanama sonucu hastaneye kaldırılan bir mahpus ve geri döndüğünde, yani böylesine hayati tehlike yaşayıp geri döndüğünde oradaki infaz koruma memurları tarafından "Sen niye hastaneye gittin. Sen git gel hastaneden sonra sana neler yapacağım. Seni döveceğim." denildiğini söylüyor. Bu kişi iç kanama geçirmiş hastanede yatmış, ölümlerden dönmüş, döndüğünde kendisine bunlar söyleniyor. Yakınları diyor ki: "Hayatından endişe ediyoruz Recep'in. Ne olur duyun feryatlarımızı. Bu zulüm niye neden kardeşime köpek muamelesi yapılıyor! Ne olur durdursunlar bu zülmü. Recep'e bir şey olursa onu vuran polisler ve Diyarbakır 2 No'lu T Tipi Kapalı Cezaevi sorumludur. İfadeyi istedikleri gibi yazmışlar sanki Recep böyle söyledi diye ve Recep'e imzalatmışlar haksız çıksın." diye yakınları feryat  ediyorlar.

 

Silivri 6 No'lu da denetimli serbestlik ile ilgili şikayetler yine devam ediyor. Birçok cezaevinde olduğu gibi iki kez yargılama yapılıyor yani. Düşünün tüm dünya bunu duysun Türkiye Cezaevleri'nde insanlar ikinci kez yargılanıyor. Yani mahkemesi yargılanmış cezaevine atmış ama bitmedi yargılamalar gözlem kurulları denen bir kurul var burada hukukçu yok. Çeşitli memurlar var, cezaevi müdürü var, en başında da bir savcı var ve oradan çıkan karar var. Hukukçu yok derken en başlarında bir savcı var onun dışındakiler hukukçu değil ve buradan çıkan karar bir mahkeme kararı gibi uygulanabiliyor ve itirazlarda çoğunlukla reddediliyor. Burada da gözlem kurulu kararları böyle çok rahat bir şekilde ihlallerle dolu olarak uygulanıyor.

 

Görüntülü görüşme ile ilgili sıkıntılar devam ediyor. Ereğli Cezaevi'ndeki bilgilere göre terör suçluları haricinde Ereğli Cezaevi'nde görüntülü görüşme yapılabiliyor, terör suçlularına yaptırılamaz denilmiyor araştırıp değerlendireceğiz deniliyor ama hiçbir cezaevi terör suçlarına görüntülü görüşme vermiyor. Sonuç olarak terör suçluları dışında tutuklu ve hükümlüler haftada bir saat görüntülü telefon görüşünden yararlanabiliyor ve bu bir saati yedi günde istedikleri zaman parça parça kullanabiliyorlar. Terör suçundan tutuklu ya da hükümlü olanlar şu an halen haftada 10 dakika sesli telefon görüşünden faydalanıyor. Görüntülü görüşmeden faydalanamıyor. Bu haksızlıklar maalesef ki böyle devam ediyor.

 

Bayramda gündeme getirdiğim bazı ağır hak ihlalleri vardı. Bayram telaşesinde belki insanlar bunları görmedi ama biz bunları yakinen takip ediyoruz. Bakın Erzurum Cezaevi'nde bir olay oldu. Erzurum E Tipi Cezaevi'nde bir genç kız 19 yaşında Erzurum 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki yargılamalar sonrası cezaevindeydi şizofreni hastasıydı ve feryatlarına karşılık bulamadı. Adeta köşeye sıkıştırıldı ve depresyona girdi ve sonrasında intihar ettiği açıklandı. Bu konuda açıklamayı da cezaevi yapmadı avukatlar yaptı bize iletti. Bütün bunlara rağmen şu anda herhangi bir cezaevinden açıklama yok! Adalet Bakanlığı bu intihar iddiası ile oluşan ölüm hakkında bir açıklama yapmalı! Bunu buradan belirtiyorum. Merve Yeşilyurt mahpusun ismi neden bir insan bu kadar çaresiz duruma düşürülüyor? Neden intihar etmek zorunda kalıyor? Bunları cezaevi idaresinin açıklaması lazım. Mahpusun çok çaresiz bir hale düşürüldüğü yönünde önemli iddialar var.

 

Necdet Erik bakın hala cezaevinde. Çok ağır bir şekilde elektrik çarpması sonucu iki eli kesik ve bir ayağı da yine kesik diğer ayağında ağır yaralar var, çok ağır durumdaki bir hasta mahpus halen cezaevinde olacak bir iş değil. Biz çok ısrar etmiştik fakat Eğitim Araştırma Hastanesi bu durumdaki bir hastaya maalesef ki mahpusluk cezası verdi.

 

"Deniz Şah İzmir 2 No'lu F tipi'nde ağır müebbetlik tutsak bayramda bile tabutluk gibi hücrelerde havalandırmasının bile üstü tel örgülerle kapalı, ziyarete yeğenleri gelemiyor ziyaretçi kısıtlaması olmasın, yeğenlerini hiç değilse bayramda görsün." başvurusu var.

 

Yine Furkan hareketi mensuplarının cezaevinde islamofobik muameleye, Furkan hareketi mensuplarının sakallarının kesilmek istendiği yönünde önemli şikayetleri var. Zulüm ile hapse attıkları yetmiyor, adil olmayan yargılamalar ile hapse attıkları yetmiyor bir de içeride sakal kesmeye çalışıyorlar. Bu belli bir anlayışa dine inanca yönelik bir alerjinin sonucu mu Adalet Bakanlığı bu konuda açıklama yapsın

 

Ceydanur Eroğlu diyor ki: "Eşim Süleyman Eroğlu'nun denetimli serbestliği "Eşin neden çok gündem oldu?" sorusu sonrası verilmedi." Hem vicdansızlık yapıyorlar hem de rahatsız oluyorlar hem de hak gaspı yapıyorlar. Bunu da burada belirtmiş olalım.

 

Biz bunu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya da sorduk soru önergemiz ile bu hafta içinde Anayasa Mahkemesi iptal etmişti. Hakkında bir targı kararı olmadığı halde insanların idari kararlarla pasaportlarına şerh düşüp engelleme yapıyordu İçişleri Bakanlığı Anayasa Mahkemesi bunun hak ihlali olduğuna karar verdi. İçişleri Bakanlığı yine bu konuda uygulamalarına devam ediyor! Yani Deli Dumrul gibi İçişleri Bakanı Anayasa Mahkemesi ne karar verirse versin, "Ben bildiğimi okurum." diyor. ki böyle bir şey olabilir mi ya? Allah aşkına nasıl böyle bir hareketle bulunabilirsin? Maalesef bundan dolayı binlerce insan mağdur şu anda ve yurt dışına çıkışları engelleniyor. Kimisi Hacca da gidemiyor bu yüzden.

 

Askeri öğrencilerin 'Mavi Otobüs' belgeselini izledim çok büyük haksızlıklar olduğu belli. Bu konuda adil olmayan yargılamalar sonucunda yüzlerce askeri öğrenci ağır cezalara çarptırıldılar oysa o gece bu öğrencilerin amirlerinin emirleriyle darbeden habersiz oldukları halde oraya getirildikleri ve bir cehennemin içine atıldıkları apaçık ortada ve bu belgeselde çok önemli gerçeklerin altını çizdi fakat gereken araştırmalar yapılmadan bu belgeselde mahkum edildi. Bu doğru değil gazetecilik araştırma yapma işidir. Araştırırsınız bir belgesel varsa bu konuda gazetecilik yaparsınız ve gereken kanaatinizi araştırma sonucu ortaya koyarsınız. Devletin bazı gazetecileri yanlı bir şekilde bilgilendirmesi sonucu ortaya çıkan haberlere itibar etmeden önce gazetecilik yapmak çok önemli. Birileri devlet tarafından bir şekilde bilgilendirip yazı yazıyor Türkiye'de, tüm gazeteciler de bu kişilerin sözlerine itibar ediyor. Bunlar olacak işler değil.

 

Her gün böyle belgeler ortaya çıkıyor. Bakın bu ülkede Kürt meselesi neden ortaya çıktı diye soruyorlar. Biz de bu belgeleri gösteriyoruz. Diyor ki zamanında Kırzıoğlu Fahrettin Tarih öğretmeni bir kişinin kitabı. Böyle kitaplar okutuldu, satıldı. Her bakımdan Türk olan Kürtler tarih bakımında Kürtlerin Türklüğü diye kitap yazmış bunlar okutulmuş. Düşünün bu ülkede Kürtler Türklerin bir boyu olduğu yönünde eğitim çalışmaları yapıldı, kitaplar basıldı, öğrencilere bunlar öğretildi ve bu uygulamalar yapıldı. Kürtçe yasaklandı. Ardından Kürt meselesi neden çıktı diye soruyorlar. İşte bakın neden çıktığına dair belgeler bunlar. Siz böylesi absürt anlayışlar ve kitaplar üretirseniz sonuçta Kürt meselesi ortaya çıkar ve bunu bitirmek için de maalesef halen bir adım atılmadığını da görüyoruz.

 

Geçtiğimiz günlerde İstanbul'daki Yahudi mezarlığına yönelik bir saldırı yapıldı, bunu çocuklar yaptı denilerek geçiştirildi ama biz biliyoruz ki bu topluma yerleştirilen bir nefret söylemi var ve bu bir şekilde ister çocuk olsun ister başkası olsun bir şekilde tezahür ediyor. Siz bu nefret söylemini yok etmek zorundasınız. Eğitim sisteminiz ile nefret söylemi üzerine kurulu bir bilgi ve anlayış verirseniz gençlere, çocuklara sonuçta da böyle mezar taşlarına saldıran çocuklar, gençler ortaya çıkar. Bunlarla yüzleşmek durumundasınız. 36 mezar taşı kırılmış. Cumhurbaşkanlığı düzeyinde açıklamalar yapıldı ama asıl mesele işi çocukların üstüne yıkmak değil, bu nefret söylemi ile mücadele etmektir.

 

Her gün her yerde mültecilere yönelik saldırıları görüyoruz. Ayrımcı, ırkçı saldırıları görüyoruz. Şu fotoğrafta da Çerkezce konuşan vatandaşlara müdahale eden bir kişiyi görüyorsunuz. İnsanlar aralarında Çerkezce konuşuyor, "Burası Türkiye, Türkçe konuşacaksın, sus." Diye bağırıp çağıran bir vatandaş. Ülkemizin hali bu çünkü vatandaş Türkçe konuş komutları ile yetiştirilen idare edilen bir anlayış ürettiği insanların mevcudiyeti ortada. Bundan dolayı çarşıda, pazarda, sokakta, otobüste Türkçe dışında bir dil konuşursanız başınıza böyle faşist tipler ekşiyor ve size hakaretler etmeye başlıyor. Bütün bunların giderilmesi ancak ayrımcı olmayan, ırkçı olmayan bir anlayışın tesis edilmesi, bu kafayla daha çok böyle vatandaşlar ürer. Yabancı bir dile alerjik vatandaşlar maalesef bu tür hakaretlerine devam eder.

 

KHK'lı bir vatandaşın başvurusu var. "Ben her gün başvuruyorum AK Bank'ta maaş kartım var, sigortalı çalışıyorum, kredi kartım yok bunun için başvuruyorum. AK Bank KHK'lı olduğum için vermiyor. Findeks puanım da çok yüksek buna rağmen neden vermiyorlar?" Doğan Özgür Şimşek bize bu başvuruyu yapmış. Ak Bank'a Meclis kürsüsünden soruyorum, neden bu kişiye banka kartı olduğu halde kredi kartı vermiyorsunuz? KHK ile ihraç edildiği için mi? Böyle bir ayrımcılığı nasıl yapıyorsunuz? Biz buradan AK Bank'ı bu ihlal nedeniyle sorguluyoruz ve cevap vermesini bekliyoruz, eğer ki cevap verirse buradan açıklayacağım.

 

Buca Polis Merkezi'nde polisler orantısız güç kullanıyor şikayeti geldi, biber gazı kullanılarak vatandaşlara muamele edilmiş, vatandaşa insanca davranılsın, kamu görevlileri halka zulmetmekle değil hizmet etmekle yükümlüdür.

 

Onur Yaser Can gözaltında çıplak arama ve polis şiddetine maruz kalmıştı, şu anda intiharına ilişkin 12 yıl sonra dava açıldı, biz bu davayı da takip edeceğiz. Tüm ayrıntıların ortaya çıkması açısından tüm ihlallerin ortaya çıkması açısından bu davayı da takip edeceğiz. Bir büyük aile faciası olmuştu, yakınlarını kaybetmişti, annesi intihar etmişti çocuktan sonra, babası kalp krizinden vefat etmişti ve kız kardeşi bu büyük adalet mücadelesini devam ettiriyor. Biz de onun yanında olacağız en azından buradan sesini duyuracağız.

 

Beşiktaş İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün hakkında soruşturma olan fakat kesin bir hüküm olmayan öğretmenlerin özel okulda çalışmasını engellediği haberlerini alıyoruz. Beşiktaş İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nü bu konuda tekrar açıklamaya davet ediyoruz. Hakkında kesin hüküm olmayan kişileri nasıl öğretmenlikten men edersiniz? Bu baskılar neden? Bu konuda açıklama yapın! Anayasa'yı çiğniyorsunuz çünkü AYM daha yeni kararıyla çalışma izni iptalini özel hayata saygıya aykırı buldu ve tazminata hükmetti. Bu özel öğretim kurumlarındaki öğretmenler hakkında soruşturma olup olmadığını savcılığa sordurmuş olanların öğretmenlik izinlerini iptal edip SGK çıkışlarının yapılması gerektiği yazısını tebliğ etmiş. Bunlar yargısız infazlardır başka bir şey değil!

 

Muhammed Zekeriya Özdil daha önceden de gündem etmiştik, çocukları Fetö iltisaklı okullara göndermişsin denilerek ihraç edilmiş ama Muhammed Zekeriya Özdil diyor ki: "Ne çocuğu ben evli bile değilim, çocuklarım olduğu iddia edilerek ihraç edilmişim." "Tutturamadık sen PKK'den dolayı irtibat iltisaklısın." Demişler, "Fetö tutmadı PKK verelim." Denilmiş. Aradan 6 yıl geçti, takip ettik, gündem ettik konuyu. Sonunda dün Muhammed Zekeriya Özdil aradı "Tüm hukuksuzluklar bitti iade edildim." Dedi. düşünün 6 yıl örgüt üstüne örgütle itham ediliyorsunuz en sonunda iade ediliyorsunuz. Kim verecek bunun hesabını? 6 yıl boyunca bu topluma terörist olarak tanıtılmaya çalışıldı Zekeriya Özdil ve sonunda "Pardon" denildi işte acı Türkiye gerçeği ile karşı karşıyayız!

 

Urfa'da 40 derece üstü sıcaklıklar var ama şu anda sular kesik! Abide Kavşağı'ndaki köprü inşaat çalışması nedeniyle yapılmış bu. Bunu en azından kışın yapsaydınız. Şu anda 40 dereceden fazla sıcaklıklarda Urfa halkı yanıyor, tüm bunlara rağmen birçok mahallede sular kesik, millet perişan olacak bir iş değil! Bu sıcak günlere mi bırakıldı bu inşaat işi? Maalesef ki bu zulüm devam ediyor!

 

Figen Yüksekdağ'ın vekilken yargılaması devam etmesi ve ceza almasının hak ihlali olduğuna Anayasa Mahkemesi karar verdi ve benim ile ilgili Anayasa Mahkemesi'nin kararına atıf yaparak karar verdi!  Düşünün ben vekilken yargılaması süren ve bundan dolayı Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali yaptınız dediği bir vekilim ve cezaevine girip çıktım, geldim Meclis'te yine vekilim fakat buna rağmen yargılamalar durdurulmuyor! Zaten bir hata yapmışsınız, bir büyük zulüm yapmışsınız. Beni mağdur edip vekilliğimi düşürüp cezaevine atmışsınız, başka böyle vekilken hakkında yargılama sürüp ceza verilen insanlar var ve bu kişiler hakkındaki yargılamaları halen devam ettiriyorsunuz. Bir de üstüne Figen Yüksekdağ hakkında Anayasa Mahkemesi karar veriyor. Biz tüm parti vekillerimiz olarak bu konuda bir önerge verdik, bu büyük usulsüzlüğe dair önerge verdik fakat halen bu uygulama devam ediyor! Deli Dumrul misali dedik İçişleri Bakanlığı için, Adalet Bakanlığı da aynı uygulamayı yapıyor. Ülkede en yüksek mahkeme Anayasa Mahkemesi yerel mahkemelerin kararları ile ilgili sık sık ihlal kararları veriyor, bakanlıkların verdiği kararlar ile ilgili ihlal kararları veriyor, iktidarın çıkardığı hukuksuz anayasayı çiğneyen yasalar ile ilgili ihlal kararları veriyor bütün bunlara rağmen yürütme bu hukuksuzluğuna devam ediyor işte Türkiye'nin hali maalesef bu kabul edilecek bir durum değil!

 

Hak, adalet ve vicdan ekseninde gençlerle buluşmalara devam ediyoruz. Tüm gençlerimizi bu buluşlara davet ediyoruz! Geçtiğimiz gün Ankara Yüksel Caddesi'nde Mülkiyeler Birliği'nde saat 14.00'da hak, adalet ve vicdan ekseninde tüm gençlerimiz ile buluştuk. Tüm gençleri ve kendisini genç hissedenleri bu buluşmalara davet ediyorum!

 

,Ak Parti- MHP Cumhur Zulüm İttifakı haccı da vurdu. "Hacca gitmek isteyen insanlar bizi arayıp fiyat istiyorlar, biz mahcup şekilde mevcut fiyatları söyleyince insanlar telefon başında ağlıyor." Diyor hacca götüren firma sahipleri. Korkunç bir şekilde fiyatlar artmış durumda ve insanlar hacca gidemiyor ekonomik krizden dolayı. Belli bir yaşa ertelemiş, emekliliğine ertelemiş, emeklilikte ani dolar artışı nedeniyle insanların hacca gitmesini engelleyen bir AK Parti- MHP iktidarı var. Zamanı geldiğinde din, iman diyen AK Parti- MHP'liler kendi dönemlerinde vatandaşların hacca gitmesini engelleyen bir yönetim sergiliyorlar.

 

Bakın şu çocuk sosyal medyada da çok dolaştı. Kendisine her türlü nefret söyleminde bulunan "Defol git, her kötülük senin yüzündendir." Diyen yetişkin ergenlere rağmen "Ben insanım" diyen bir delikanlı Ahmet Kanco Suriyeli : "Röportaj sırasında insanların tavırları kötüydü ama videoya gelen destek mesajları çok güzeldi." Diyerek duyarlı insan hakları savunucularına teşekkür eden bir delikanlı.

 

Türkiye'de trajikomik olaylar devam ediyor! Iraklı bir kadın, evinde ördek yetiştirmiş, gitmiş Başakşehir'de suya bırakmak istemiş, ördek büyümüş komşularını rahatsız ediyor ve "Gölden ördek çalmaya çalışan Suriyeli kadın" diye hakkında haberler çıkmış, Ümit Özdağ bu olaylar hakkında abuk sabuk twetler atmış, her zaman olduğu gibi, böyle birçok olayda abuk sabuk tweetler atıyor ve sonunda haberin her tarafı yanlış olduğu ortaya çıktı! Gölden kaz çaldı denildi, çalınan kaz değil ördek. Suriyeli denildi, gidip ördekleri bırakanlar Irak'lı. Çaldı denildi kadınlar gidip suya ördekleri bırakmış. Neresinden tutsan yanlış bir haber üzerine bu ülkede siyasi parti genel başkanıyım diyenler oturup açıklama yapıyorlar. Böylesine bir nefret söylemini körükleyen bir anlayış var ülkede. Çok üzücü, biz istendiği kadar bu çok iyi rant getiren nefret söylemi olsun biz yine insanlıkta, vicdan da hakta ve adalette duracağız. Bütün bu hukuksuzluklara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz.

 

Tanju Özcan hakkında bir disiplin soruşturması yürütülüyor. Sn. Kılıçdaroğlu ile görüşmeye çalışmış, kendisine randevu verilmemiş, görüşme reddedilmiş ve disiplin sürecinin devamının ekleneceği söylenmiş. Bu arada bakın neler yaşanmış? Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından Bolu Belediye Başkanı'na suç duyurusu yapılmış çünkü gereken tesisleri kurmamış ve Bolu'lular çevre hakkı ile ilgili ihlaller, sağlık hakkı ile ilgili ihlaller yaşamış. Sen kalkıp mültecilere nefret kusacağına oturup tesis kursaydın, çevre hakkı ihlaline insanları uğratmasaydın.

 

Her gün her gün bu olaylarla uğraşıyoruz maalesef. Havuza girmek isteyen site sakinleri Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer birkaç ülkeden doktor, iş adamı misafirleri ile havuza girmek isterken orada Arapça konuşmuş, site sakinleri bunların dışarıdan gelen gençler olduğunu söyleyip olay çıkarmış, kavga gürültü çıkmış. Yine bu olay üzerine de Ümit Özdağ tweet atmış, "Siteye girmek isteyen 15 Suriyeli'nin hakkından geleceğiz. Bunlar böyle, hayduttur. Sağa sola özel alanlara girer." Gibi tweetler atıp nefret saçmış, işin aslı araştırıldığında site sakinlerinden birisinin 2-3 Arap misafiri ile havuza girmek istediği ortaya çıkıyor. Her gün böyle nefretler olduğu için ortaya çıkan olayları görüyoruz. Utanç verici hadiseler bunlar başka bir şey değil.

 

Geçtiğimiz günlerde de sırasına Jöh (Jandarma Özel Harekat), Pöh (Polis Özel Harekat) yazılan Darıca'da bir okuldaki Kürt öğrencinin başka bir ile gitmek zorunda kaldığını eğitimin devamı için söylemiştik, bu konuda açıklamalar yapılmasını istemiştik, soru önergesi vermiştik. Sonuçta olayın sümenaltı edildiğini de öğreniyoruz ve belki bazı geçici işlemler yapılmış, bir iki öğrenci bir müddet okuldan uzaklaştırılmış fakat eğitimdeki nefret ve ırkçı anlayışlar yok edilmediği müddetçe bu tür olayların devam edeceği, toplumda nefretin mültecilere yönelik linç anlayışlarının giderilmediği müddetçe havuza giren insanların dövülebileceğini göle ördek bırakan insanların hırsız ilan edilebileceğini görüyoruz! Trajikomik ama son derece vahim hadiseler, her gün yaşıyoruz! Olacak şeyler değil! Bunlar korkunç şeyler.

 

KHK'lılar ile ilgili büyük mağduriyetler devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde bir kimya profesörü 6 yıl sonra kendisi ve eşi iade edilmiş kendisine pardon denilmiş. Lüzumsuz hiçbir gerekçe olmadan ihraç edilen, 6 yıl terörist diye damgalanan ve aç susuz bırakılan çünkü KHK'lı olduğu için fabrikalarda çalışmasının da önüne geçilen bir kimya profesörü sonunda iade edilmiş ki bu arada çok zor durumda kaldığı için pazarda domates, salatalık satmak zorunda kalan bir profesör. Profesörünü pazarda domates salatalık satmaya, öğretmenini kapıcılık yapmaya mecbur bırakan bir sistemde yaşıyoruz her gün de pardon denilen bir iktidar anlayışında yaşıyoruz, gerçekten büyük zulümdür aslında sadece bir iade yetmez tüm bu mağduriyetler için bir tazminat cezası da verilmeli bu kurumlara fakat bunun da önünü kestiklerini biliyoruz, "Seni iade ederiz ama tazminat davası açmayacaksın." Deniliyor sürekli.

 

Şu rezalet hakkında halen bir savcı soruşturma açmadı! Bakın savcıların hakkında çok önemli iddiaların dolaştığı uyuşturucu baronu olduğu tespit edildiği günlerde Sedat Peker diyor ki: Mesut Yılmaz ve Mehmet Cengiz'e dair iddialarda bulunmuş, cezaevinden birtakım şantajlar yaparak Mesut Yılmaz'ın kumar görüntüleri olduğunu söyleyerek cezaevinden çıktığını söylüyor, bunu araştıracak tek bir savcı var mı halen yok! Savcılar başka işlerle meşgul! Savcılar Sedat Peker'in iddiaları ile ilgili açıklama yapma durumunda değil maalesef çok ironik ama maalesef durum böyle!

 

Geçtiğimiz aylarda Kocaeli Kandıra'daki Sarısu çayı için kirlenme ile ilgili soru önergesi vermiştik, bununla ilgili bakanlık harekete geçmiş. "Harekete geçtim." Cevabının sonucunu bekliyoruz! Gerçek anlamda Sarısu çayını kirleten fabrikanın bulunması ve gereken cezanın verilmesini de Tarım ve Orman Bakanlığı'ndan bekliyoruz!

 

Bayram tatilinde ülkenin çeşitli yerlerinde temaslarımız oldu. Burdur, Yeşilova, Salda'da Salda Gölü'nün uğradığı ihlaller ile ilgili çalışmalar yaptık, insanlarla görüştük, vatandaşlarımız ile bir arada olduk, Bursa Mudanya'da bayramlaşma turlarında çok önemli ziyaretler yaptık. Daha önce bu kürsülerde gündeme getirdiğim Arzu Nur Özkan ve eşini ziyaret ettim. Kendisi hamile mahpus olarak cezaevindeydi ve 6 ay cezaevinde büyük sıkıntılar yaşamıştı, en sonunda cezaevinden doğumuna 1 ay kala çıktı ve şu anda 9 aylık bebeği ile evinde ama zamanında büyük sıkıntılar çekmişti onu da ziyaret ederek geçmiş olsun dedik.

 

Mağdurlar devam ediyor, Küçük Ekrem de 4 yıl önce batan bir teknede boğulma tehlikesi yaşayan ve hipotermi nedeniyle günlerce yoğun bakımda kalan bir ailenin küçük çocuğuydu, onunla ilgili önemli gündem çalışmaları yaptık ve Allah'a şükür hayatta kaldı. Onu ziyaret ettik, 4 yıl aradan sonra da kendisinin mutlu, huzurlu bir aile hayatında olmasından dolayı da büyük bir sevinç duyduk. Yurdun dört bir tarafında vatandaşlarımızın Meclis'teki çalışmalarımızı dikkatle takip ettiğini, yurdun dört bir tarafında bizi gördükleri anda sevgi ve saygıyla bizi tanıdıklarını da büyük bir mutluluk ile gözlemledim. Yurdun birçok yerinde vatandaşlarımızın bizi büyük bir saygı ve sevgiyle konuk ettiğini gördük, bunlar için tüm halkımıza teşekkür ederiz.

 

Denizli, Burdur'da onlarca vatandaşımız ile bayram buluşmalarında partimiz ile bir araya geldik. Denizli KHK Platformu ve HDP İl ve İlçe örgütlerimiz ile bir araya gelerek insan haklarının evrensel boyutu ile ilgili çok önemli sohbetler yaptık, bunlara çok çok ihtiyaçlarımızın olduğunu düşünüyorum. Bu toplumda hak ihlalleri ile mücadele ettiğimizi düşünüyorum ama asıl mesele sinekleri yok etmek değil bataklığı yok etmek, insan hakları anlayışını inşa etmek, buna tüm gönlümüzle, beynimiz ile inanıyoruz ve bu uğurda mücadele ediyoruz.

 

Acıpayam'da bizi misafir eden KHK'lı bir aile ile yaptığımız sohbetten dolayı tüm konuk edenlere teşekkürlerimi Meclis'ten iletmiş oluyorum.

 

Hamile mahpus Ayşe Karaduran'ı anmak istiyorum. Hamile mahpusların cezaevinde olması doğru bir şey değil. Urfa cezaevinde hamile mahpus vardı Ayşe Karaduran, çok zor durumdaydı. Bütün bunlara rağmen cezaevinde kalıyordu ve geçtiğimiz günlerde tahliye oldu. Urfa'da 40 derece sıcaklıkta cezaevindeydi, safra kesesi ağrıları var, hamile kadın, çok büyük sıkıntılar yaşadı, tutuksuz olarak yargılanacak. Bu konuda defalarca çağrı yaptık. Arzu Nur Özkan gibi doğumunu hastanede gerçekleştirecek. Cezaevinde sağlıksız koşullarda ve korkunç bir sıcakta bebeği hayati tehlike yaşadı. Hamile tutukluluk bitmesi gerekiyor!

 

Geçtiğimiz günlerde bayram günlerine denk geldi, Srebrenitsa katliamının yıl dönümüydü. 11 temmuz 1995'deydi bu korkunç katliam. 8372 kişi bir anda katledilmişti, katliamlar yıllar geçse bile unutulmaz ve yıl dönümlerinin üzerinden günler, yıllar geçse de unutulmaz o yüzden tekrar anıyoruz. Tüm gerçek katillerin cezalandırılmasını söylüyoruz. Bu katliamlar az evvel Türkiye'de bahsettiğimiz nefret düşünceleri sonucu olan olayların durdurulmaması, teşvik edilmesi sonucu olmuştur. Bir genç çocuğa yönelik nefret söylemleri, göle ördek bırakan kadını hırsız ilan etmeler, havuza girmek isteyen kişiler Arapça konuştu diye onlara yönelik nefret saldırılarının olduğu bir yerde bunlar teşvik edilirse sonuçta katliamlar olur, bunlar boşuna değil. Bu tür nefret düşüncelerinin tahrik edilmesi, körüklenmesi sonucu olmuştur. Biz katliamlar sonrası anmayı yaparız ama daha önemlisi bu katliamların tekrarlanmaması için yapılanların altını çizeriz.

 

Burdur'da da parti örgütümüz ile bir araya geldik, ve arkadaşlarımız ile ayrıntılı bir siyasi açıdan sohbet gerçekleştirdik. Gittiğimiz birçok yerde maalesef tarım alanlarını gezdik, tarım alanlarının azaldığını yurdun dört bir tarafında Burdur, Yeşilova Salda köyünde olduğu gibi tarım alanlarının azaldığını, hayvancılığın azaldığını üzüntüyle müşahade ettik, çiftçilerin azaldığını ekilebilir arazilerdeki tarımın bittiğini gördük, bu böyle olmaz! Ciddi bir tarım politikasına ihtiyacımız olduğu apaçık ortada. Tüm bunlara rağmen gerekenlerin yapılmadığını da görüyoruz, biliyoruz.

 

Size önemli bir fotoğraf gösteriyorum. Yeşilova Kayadibi bölgesinde Burdur Yeşilova Salda Gölü Koruma Derneği Başkanı Gazi Osman Şakar ve Süleyman bey ile konuştuk. Oraya bir baraj yapmışlar güya su tutacak fakat barajda su yok! Birilerine rant elde edilsin diye bir baraj yapmışlar adı "Susuz baraj" çünkü tutacağı su yok su tutsa bile o tutulacak su Salda Gölü'nün sulanmasını engelleyecekti, baştan sona yanlış bir projeydi ve sonuçta fiyasko ile sonuçlandı. Peki kazanan kim? Bu barajı yapan müteahhit, kaybeden; tüm doğa, orada yüzlerce ağaçlar kesilmiş, doğa tahrip edilmiş, halk, hazine kaybetmiş, milyonlarca lira orada masraf yapılmış ve sonuçta gelinen nokta bu. Kimse de hesap sormuyor, Çevre Bakanlığı'nın bu konuda açıklama yapması gerekir, biz bu konu ile ilgili de soru önergesi verdik, açıklama bekliyoruz.

 

Yeşilova Belediye Başkanı ile de görüştük ve Yeşilova ilçesinde ve Salda Gölü ile ilgili sorunları kendisinden ayrıntılı bir şekilde dinledik. Turizm yapılacaksa çevreye, doğaya tahribat yapılmadan bir turizm yapılmasının altını çiziyoruz. 4-5 sene önce Salda Gölü Mars'a benzeyen bir göl, beyaz adalar denilerek milyonlarca kişinin bölgeye gitmesi sağlandı, hesapsız kitapsız işler yapıldı. 2019 yılında 1 milyon 750 bin kişi Salda Gölü'ne gitmiş fakat bu yanlış turizm anlayışı sonucunda şu anda iktidar göle girişlerini engellemiş sadece bazı bölgelerden giriş var. Salda Gölü civarında giriş yasak, diğer bölgelerde Kayadibi, Doğanbaba ve Yeşilova bölgesinde girişler var. Böyle bir ayrımcılık çarpıklık var. Göle girişler yasaklanacaksa her bölgeden yasaklanmalı, serbest bırakılacaksa her bölgeden serbest bırakılmalı diyor köy sakinleri. Biz bölgede yaptığımız araştırmalarda maalesef ki her yerde bir mermer ocağı kurulduğunu ve bu mermer ocaklarının çevreye büyük zarar verdiğini de gözlemledik, çevrede Yarışlı gölünün kuruduğu bol bol mermer ocağının olduğu ve adeta burada dağların tepelerinin rakımlarının bile bozulduğu bir anlayış var doğa yağma ve talan ediliyor.

 

Genç yaşta bir KHK'lı ölümü. Eski polis Turan Deniz Samsun'da beyin kanamasından vefat etmiş, genç yaşta. İhraç sonrası bir sürü ihlal yaşamış ve Yargıtay'daki hakkındaki kararı beklerken maalesef bir beyin kanaması ile vefat etmiş. Allah hakkını bırakmasın, binlerce KHK'lıya yapılanlarda olduğu gibi onların hakkını bırakmamasını temenni ettiğimiz gibi Turan Deniz'in de hakkını bırakmamasını Rabbimden diliyorum!

 

Cemal Kaşıkçı davası maalesef ki hala büyük bir adaletsizlik altında yürüyor çünkü dosya cinayeti işleyenlerin eline verildi, korkunç bir durum bu ve biz bunu gündem etmeye devam edeceğiz.

 

Osman Kavala haksız hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutulmaya devam ediliyor, bu büyük zulüm anlatmaya devam edeceğiz.

 

Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım'ın açlık grevlerine devam ediyorlar 200. Günleri buldu, bu insanlar ölebilir. Bir şekilde açlık grevi ile kendilerine yapılan uygulamaları protesto ediyorlar, Adalet Bakanlığı tek bir açıklama yapmıyor, öldükten sonra mı açıklama yapılacak? Bir an evvel bu konuda bir açıklama yapılması gerektiğini söylüyorum. Bunu Meclis Genel Kurul'da da anmıştık, tekrar anıp bu açlık grevini oluşturan ortamın ihlallerin bitirilmesi gerektiğinin altını çiziyorum.

 

Şerif Mesutoğlu'nu bu Meclis'te defalarca andım. Eşi ve babası ile görüştüm, büyük bir mağduriyeti yaşadıklarını yıllardır söylüyorlar. Yazı işleri şefi olduğu kaymakamlıktaki kaymakam Muhammed Safitürk'ün katledilmesi olayındaki katil olarak ilan edildi ama tüm bulgular onun bu cinayetle ilgili olmadığını söylediği halde Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi onadıktan sonra mesele AİHM'de ve gerçek katiller saklanıyor bunu da kabul etmediğimizi ve her hafta andığımız bir hak ihlali olarak gördüğümüzü de buradan ifade ediyorum gerçek katiller bulunsun.

 

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı ve zulmen tutuklu, bu tutukluluğu kabul etmiyoruz anmaya devam edeceğiz.

 

Emine Şenyaşar Urfa'da 2 çocuğu ve eşinin öldürülmesinden sonra büyük bir adalet nöbeti tutuyor, tüm kalbimiz ile yanındayız, defalarca yanına gittik, programlarımıza aldık, Emine annenin adalet çığlığı artık tüm dünya tarafından duyuluyor ama iktidar yetkilileri ve Urfa Adliyesi'ndeki savcılar tarafından ısrarla duyulmak istenmiyor!

 

Yusuf Bilge Tunç kaçırılalı 3 yılı buluyor, 6 ağustosta 3. Yılı olacak ortada yok. Ne yapıldı, ne edildi İçişleri Bakanlığı bu konuda açıklama yapması gerektiğinin altını çizdik, kaçırıldı mı bir yerlerde öldü mü işkenceye mi uğradı ne oldu açıklayın! Konuyu yakından takip ediyoruz ve kesinlikle kabul etmiyoruz, bir cinayet mi var, fail i meçhul mü var? Yargısız infaz mı var? Ne oldu ne bitti? Yusuf Bilge Tunç'u unutmadık unutturmayacağız.

Tüm buna benzer vakalarda olduğu gibi Gökhan Türkmen ve Yasin Ugan'da resmi görevliler tarafından kaçırılıp işkence edildiklerini söyleyen kişiler. Bu kişiler ölmedi ortaya çıktı aylar sonra cezaevindeler şu anda ama Yusuf Bilge Tunç ortaya çıkmadı! Onlarla aynı zamanlarda ortadan kaybolmuştu ve bu konuda halen bir açıklama yapılmıyor.

Gülistan Doku hakkında doğru dürüst araştırma yapılmayan ve eğer öldüyse cenazesi halen bulunmayan bir genç hanım.

 

Hürmüz Diril ve Şimoni Diril'in Keldani Süryani topluluğundan olan bu iki insanın da kaçırılıp işkence edilerek öldürülme şüpheleri var. Eşi Şimoni Diril'in cesedi bulundu ama Hürmüz Diril gariban köylü vatandaşın nerede olduğu 2 yılı aşkın süredir bilinmiyor, açıklanmıyor ve bu konudaki yargı süreci adil bir şekilde yürümüyor.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER