© Haber Rize 2022

Güzel sofralara hasret ,dayanışmayla güçlü

Çadırkentte kendine yeni bir yaşam kurma mücadelesi veriyor Serap. Küslüklerin bittiği, dayanışmanın yeni bir hayat yeşerttiği çadırkentte, bir solukta anlatıyor zorluklarla dolu yaşamını...

Selda KARAFAZLI/ İskenderun- Hatay

İskenderun’da depremzede bir kadın Serap, öyle güzel anlatıyor ki geçmişi, gözleri parlıyor, el hareketleri değişiyor, saçını düzeltiyor. İlk resmi eşinden olan 16 yasındaki oğluyla yaşamış depremi. Evi gitmiş, oğlu ve yaşama hâlâ güzel bakan enerjisi haricinde her şeyini kaybetmiş Serap.

“Kadın olmak zor” diyor. 16 yaşındayken 52 yaşındaki evli bir adama kendi annesi tarafından gelin olarak verildiğini söylüyor. “Ben her işi yaptım. Çiftçiydik, pamuk topladım, bahçe yaptım, soğan topladım, çocuk baktım, temizlik yaptım” diyor.

Kırıkhan’da doğmuş ve 16 yaşına kadar orada yaşamış. Çocuk yaşta “evlendirilme” adı altında istismara uğraması için 52 yaşındaki bir adama ailesi tarafından verildiği zaman İskenderun yaşamı başlamış. Hiç sevmemiş imam nikahlı eşini. Sormuyorum neden diye, çünkü bırakalım sevgiyi, 16 yaşında çocukluğunu, gençliğini almış elinden.

Depremden sonra annesi ve oğlu ile birlikte Mustafa Kemal Mahallesi’nde kurulan çadırkente yerleşebilmiş. Oğluna bakmanın yanında, hasta annesine de bakmak zorunda kalmış. Alışık olmadığı bir yaşamda, banyo yok, su yok, temizlik yok. Annesi için de elinden geleni yapmış fakat şartlar dahilinde bakım evine yollanmasını uygun görmüş.

Annesinin Hatay Altınözü ilçesinden, tarlada bahçede temizlikte çalışmış, ana dili Arapça olan bir kadın olduğunu; babasından ayrıldıktan sonra geçimini temizlik yaparak sağladığını ve kazandıklarını biriktirip ev aldığını söylüyor. “Bütün malları bu depremde gitti” diyor ama yine de buna üzülmüyor.

Şimdi oğluyla birlikte yeni bir yaşam mücadelesi veriyor. Bu yaşam mücadelesinin içinde geçim derdi dışında da uğraşmak zorunda kaldığı dertler var. Çadırkente yerleştikleri ilk zamanları “İmkanlar o kadar kötüydü ki ped bile bulamıyorduk, regl olduğumda kendimi temizlemek için evime girmem gerekiyordu ancak oğlum eve girmemden korktuğu için ona söylemeden, gizli gizli eve gitmek zorunda kaldım. Bunu oğluma anlatamazdım çünkü kadınlar anlatamaz, önceden de söyleyemezdik, şimdi bu süreçte hiç söyleyemiyoruz” diye anlatıyor.

Geçmişe gidiyoruz tekrar, “Neler yaptın?” diye sorduğumda gözleri tekrar parlıyor, sesi gürleşiyor. Gururla dansözlük yaptığını söylüyor: “İlk sahneme Hatay’da çıktım ve ağlayarak indim. Buna rağmen sahnelerden vazgeçemedim.”

Sahneye çıkarken neler hissettiğini merak ettiğimdeyse ilk cümlesi “O zaman genç ve güzeldim” oluyor. Hâlâ güzel olduğunun belki de farkında değil. Önceden bulunduğu ortamlardan alem diye bahseden Serap “Alem sanatçıya saygı duyardı, Şimdi hiçbir şey aynı değil” diyor.

Bir kadın olarak çadır yaşamında yaşadığı zorlukları konuşmaya döndüğümüzde ilk sıralaması banyo, tuvalet, televizyon oluyor. Eşini kaybettikten sonra seyyar esnaflığa başlamış ve üyesi olduğu firmalardan aldığı ürünleri satarak geçimini sağlamış. Bunu hâlâ çadırkentte yaşarken geçim kaynağı olarak devam ettirdiğini söylüyor. İlk satışı 8 adet duş jeli olmuş, ikincisi ise argan yağı olmuş. Geçim kaynağı olan her şeyden gururla bahsediyor ve fazlasında gözü yok.

ACIMIZ DA KAYBIMIZ DA BİR
“Mutfağım yok, yemek yapamıyorum” derken sofra kurma konusundaki hevesini anlıyorum. Özlemini çok net anlıyor insan çünkü alışmış güzel, bol sohbetli sofralara. Bize yemek yapmaktan keyif aldığını, şimdi ise bir dolabının bile kalmadığını iletiyor Serap.
Depremin ardından bana iki kadın arasında kurulan barışı da anlatıyor. Yıllarca küs olduğu komşusu ile burada iletişim kurmuş ve şimdi burada çadırkentte tekrar komşuluk yapıyorlar. Komşusundan bahsederken bir anne olarak komşunun oğlunu kaybetmesinin acısını da yaşıyor. Biz bunları konuşurken komşu kızartma yapıyor kızıyla. Bizi de davet ediyorlar. Paylaştıkça keyif alıyor herkes. “Kadının başaramayacağı hiçbir şey yoktur” diyor. Konteyner kentleri beklediğini söyleyerek bitiriyor konuşmayı çünkü mutfağını geri istiyor.
Serap’ın yanından kalkarken Figen’in sesini duyuyorum: “Sana kahve yapayım mı?” diyor. Cevabı bile beklemeden “Sade değil mi?” sorusu geliyor. “Evet sade” deyip geçiyorum çadır terasına. 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER