Rize
14 Kasım, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.44
  • EURO
    34.96
  • ALTIN
    2394.8
  • BIST
    10065.4
  • BTC
    69315.19$

Gergerlioğlu: Bu kadar skandaldan sonra Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın istifa et!

Gergerlioğlu: Bu kadar skandaldan sonra Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın istifa et!
Dr. Gergerlioğlu: Bu kadar skandaldan sonra Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın istifa etmesi gerekir! Diyerek Bekir Bozdağ'ı istifaya çağırdı.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı, altında kırmızı plakalı araçlar olan başkan maalesef ki insan hakları ihlallerini gündem etme değil örtbas etme, sümenaltı etme peşinde

Değerli basın mensupları bugünkü basın toplantımıza başlıyoruz. Yine maalesef ki önümüzde yoğun hak ihlalleri var ve bunları biz gündeme getiriyoruz ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nun umurunda değil. Altında kırmızı plakalı araçlar olan başkan maalesef ki insan hakları ihlallerini gündem etme değil örtbas etme, sümenaltı etme peşinde ve bu yüzden biz de insan hakları ihlallerine yetişmeye çalışıyoruz. Çok yoğun bir şekilde önümde yüzlerce hak ihlali var ve bunları dilimizin döndüğü kadarıyla gündem etmeye çalışacağız.

 

Adalet Bakanı'na soru önergesi veren milletvekiliyim!

En çok Adalet Bakanı'na soru önergesi veren milletvekiliyim. 3000'den fazla soru önergem var ve yoğun bir şekilde Adalet Bakanı'na soruyorum, çoğuna cevap vermiyor veya veremiyor çünkü çok ağır ihlaller yapıyorlar, cezaevlerinde son derece durum kötü, çok ağır ihlaller var ve yaşam hakkı ihlalleri, işkence ve diğer ihlaller çok yoğun bir şekilde var ama Sn. Bekir Bozdağ'a sorulduğu zaman: "Efendim Türkiye cezaevlerinde ve Türkiye'de tek bir işkenceye dair vaka bana gösteremezsiniz." Diyor! Ayıp ya! Utan diyorum Sn. Bekir Bozdağ. Bakın binlerce vaka gösteriyoruz, soruyoruz bize cevap vermiyorsun! Utanmayıp bir de diyorsun ki: "İşkenceye dair tek bir vaka gösteremezsin." Al işte bugün sana haksızlıklar, ihlaller sonucu hayatını kaybeden insanları göstereceğim. Buna bir cevap ver bakalım Sn. Bekir Bozdağ! Bakın tam bir rezalet yaşanıyor bu ülkede, cezaevlerinde. Bakın neler yaşanıyor!

 

Mehmet Sait Demiröz'ün bütün tetkikleri hekim olarak inceledim böyle rezalet olabilir mi?

Mehmet Sait Demiröz 58 yaşında bir insan. Eski Yargıtay üyesiymiş, KHK ile ihraç edilmiş, cezaevinde çok ağır hak ihlalleri yaşadı ve geçtiğimiz hafta hayatını kaybetti. Genç denilecek bir yaşta, Mehmet Sait Demiröz hayatını kaybetti! Uzun süre tek kişilik hücrelerde bulunurken ihmaller sonucu, akciğerindeki enfeksiyonun ilerlemesi sonucunda sıvı birikmesi, akciğer zarları arasında çok ağır bir ameliyat geçirdi çünkü gecikmiş bir durum vardı, ihmaller vardı ve 8 saatlik bu ameliyattan sonra akciğer zarı alındı ve ardından direnci düştü, aylar, yıllar geçti aradan ve ardından Ödemiş Cezaevi'nde hastalandı. 2 kez hastaneye gitti. Tetkiklerini hep inceledim bir hekim olarak böyle bir rezalet olmaz. Gerçekten utanç duyuyorum bir hekim olarak, Ödemiş Hastanesi'ndeki doktor arkadaşlarımızın bir hesap vermesi lazım. Ödemiş Cezaevi'ndeki görevlilerin hesap vermesi lazım. Tahlillerine baktım. 157 CRP'si ve diğer tahlilleri son derece kötü. Bu haliyle 2 defa 14 ve 15 Temmuz'da hastaneye giden bir hasta var karşımızda, ikisinde de geri çevrilip cezaevine gönderiliyor! Bırakın cezaevine gönderilmeyi, yoğun bakıma yatırılması gereken bir hastaydı Mehmet Sait Demiröz ve cezaevine gönderildi. Ardından ne mi olur? 16 Temmuz günü koğuşunda ileri derecede kötüleşip kalbi duruyor, hastaneye götürülene kadar 12 kez kalbi durup çalıştırılıyor ve maalesef yoğun bakımda hayatını kaybediyor! Bu bir sıradan ölüm değil! Bu bir cinayettir! Adalet ve Sağlık Bakanlığı yetkililerinin buna cevap vermesi lazım! Bu nasıl bir rezalettir! Bütün tetkikleri hekim olarak inceledim böyle rezalet olabilir mi? Böyle ağır ve yoğun bakıma yatırılması gereken bir hastanın cezaevine geri gönderilmesi tam bir cinayet değilse nedir?

 

Muzaffer Özcengiz'de adım adım ölüme gönderildi!

2018 Nisan'da bir öğretmen KHK ile ihraç edilmiş olan din dersi öğretmeni Muzaffer Özcengiz, 256 CRP ile hastaneye gidiyor, çok ağır durumda olan bir hasta ve hasta yoğun bakıma yatırılması gerekirken cezaevine geri gönderiliyor, cezaevinde insanlığa yönelik bir mektup yazıyor, yetkililere ve tüm insanlığa diye "Ben burada ölüyorum bana bakan yok." Diyor ve ardından 4 gün sonra hücresinde ölüsü bulunuyor! Bu yeni değil ki! Sayın Bakan Muzaffer Özcengiz ile ilgili sorduğum sorulara cevap verdin mi? Hayır! Nesrin Gençosman ile ilgili 4 yıl oldu sorularıma cevap verdin mi? Geç hastaneye gitmesinden dolayı hayatını 30 yaşında kaybeden bir zatürre hastasıydı.

 

Bu kadar skandaldan sonra Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın istifa etmesi gerekir!

Mustafa Kabakçıoğlu ile ilgili sorularıma cevap verdin mi Sn. Abdülhamit Gül ve Sn. Bekir Bozdağ hayır vermediniz! 2 yıl oldu, beyaz plastik sandalyede hayatını kaybeden bir mahpustu. Hangi birini sayayım? Yüzlerce, binlerce ihlal var ve hiç yüzün kızarmadan, Türkiye'de işkence, haksızlık yok diyorsun Sn. Bekir Bozdağ. Ben sana somut vakalarla bir hekim ve bir insan hakları savunucusu olarak tüm belgelerler, tüm tahliller, tetkikler yanımda. Az sonra onları da göstereceğim, diğer vakalar da var. Tam bir skandalsınız! Adalet Bakanı Bekir Bozdağ istifa etmen gerekir! Vallahi de billahi de istifa etmen gerekir! Böyle bir rezalet olmaz! Göz göre göre insanlar öldürülüyor cezaevinde. Daha bu 1! Şimdi olan, daha 1-2 hafta içindeki vakaları sayacağım sana! Yıllardır olan vakalarda binlerce sorduğum soruya vermediğin cevaplar ayrı bir konu! İstifa etmen gerekiyor bir an evvel!

 

Sn. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül seni unutuyor değilim!

Mehmet Sait Demiröz ile ilgili durumu anlattım, ayrıntılı bir şekilde soru önergemizi verdik sümenaltı etmeyin! Kamuoyunun duyarsızlığını fırsat bilip cevap vermeyerek kurtulacağınızı sanmayın! Bu dünyada ve öte dünyada mutlaka hesap vereceksiniz! Bu dünyadaki hesaptan kaçabilirsiniz ama öte dünyada çok ağır bir hesap sizi bekliyor Sn. Adalet Bakanları Abdülhamit Gül seni unutuyor değilim, istifa ederek kurtulduğunu sanma, binlerce vakaya cevap vermeyen bir başka bakansın! Selefi de bir halefi de bir! Bunların hepsi böyle skandallar karşısında yüzü kızarmayan insanlar!

 

Taceddin Başer Çorum Sungurlu Cezaevi'nde ölüyor kimse umursamıyor!

Bir başka vaka! Daha dün geldi, Taceddin Başer bu kişi de Çorum Sungurlu Cezaevi'nde hükümlü olarak bulunmakta ve infaz erteleme başvuru talepleri yapılıyor, aylardır hasta bir kişi, mart ayından beri ilerleyen şikâyetleri var, 20-30 kilo zayıflamış, tığ gibi olmuş, adam ölüyor, kimsenin umurunda değil, daha önceki tetkikleri var elimde. Bağırsakta tümöral bir kitle şüphesi var ve gereken tedaviler yapılmamış, teşhisler gerektiği gibi yapılmamış ve ardından karaciğeri metastaz yapmış. Tüm kan tahlilleri bozulmuş, ben bir hekimim, başkasını aldatırsınız beni aldatamazsınız. Tüm tahliller burada. Onlarca tahlilini aldım, inceledim, aylardır tam bir skandal yaşanıyor! Böyle bir rezalet olur mu? Taceddin Başer'in kontrastlı pelvis BT incelemesi malignite açısından şüphelidir yani kanser açısından şüphelidir diyor. Bağırsakta kanser şüphesi var ve aylardır gereken yapılmıyor, bu kişi yoğun bakımlık olmuş durumda. Mart ayından beri ilerleyen şikâyetleri olan birisi şu an daha yeni 1-2 gündür hastaneye kaldırılmış ve yoğun bakıma alındı, şuuru kapalı bir şekilde hastaneye getirildi ve çok yoğun bir tedavi alıyor, hekimleri ile de görüştüm ama çok gecikmiş bir vaka var. Ben tomografisini de inceledim, orada da aynı şekilde bulgular var. Kan tahlilleri de burada. Şu skandala bakın ki, haziran tahlilleri var, 20 Haziran'da, 23 Haziran'da hastaneye götürülmüş, geri getirilmiş o tahlillere bakıyorum, oldukça yüksek. CRP değerleri, LDH değerleri, sedim değerli oldukça yüksek ve bu kişi bu halde geri getirilmiş! Olacak iş değil! Ben hekim olsam anında bu hastayı hastaneye yatırırım. Böyle bir rezalet nasıl olur? Ne oldu ne bitti? Neden bu gecikmeler yaşandı? Bakın 23 Haziran değerleri; Sedim 111, olacak iş mi? Bu halde hasta niye geri gönderiliyor? Gamma Glutamil Transferaz 129, en yüksek 61 olmalıydı. LDH 707 en yüksek değeri 225 olmalıydı. CRP 83 o zamanlar ve şimdi daha da yükselmiş. Bunlar olacak işler mi? Çorum Sungurlu Cezaevi bir açıklama yapmak durumunda değil misin? Adalet Bakanlığı bir açıklama yapmak durumunda değil misin? Mart ayından beri her gün eriyen bir insan var karşımızda ve şu anda şuuru kapalı olarak 1-2 gündür hastaneye ancak yatırılmış. Maşallah! Şu andaki görüntüsü de onun ölüme gittiği yönünde bir görüntü var!

 

73 yaşında Ehettin Kaynar cezaevinde ağır hastalıklarla boğuşuyor!

Bitmedi! Bakın 3. Vaka! Böyle gerçekten insanın tüylerini diken diken eden bir bakanlıksın Adalet ve Sağlık Bakanlığı! Bu ne rezalettir! Bu hastanelerin durumu nedir? Yoğun bakıma yatması gereken bu hastalar neden geri dönüyor? 3. Vaka; Karabük Cezaevi'nde oğlu bize göndermiş. 73 yaşında Ehettin Kaynar. Damar tıkanıklığı, kalp yetmezliği, yüksek tansiyon, diyabet ve diyabete bağlı vücut yaraları, prostat, kemik erimesi, romatizma, cilt hastalıkları, el ve ayaklarında uyuşma, el titremesi, guatr, böbrek hastalığı, sağ omuz köprücük kemiği kırığı var ve tüm bunlara ilaveten belli ki hadis bir durum var altında. 3 haftadır yediği yemekleri kusuyor, hastaneye bırakın götürülmeyi, Karabük Cezaevi duyuyor musun? Bırakın götürülmeyi hastaneye yediği yemekleri kusuyor, çıkarıyor ve telefona bile iki adım gidip görüşemiyor ailesiyle. Ailesi perişan durumda, bir an evvel hastaneye yatırılsın diyor. Cezaevini arıyoruz, ciddi bir cevap alamıyoruz ve bu kişi de Mehmet Sait Demiröz gibi ölüme mi gitsin diye soruyoruz? Taceddin Başer de mi Mehmet Sait Demiröz gibi ölüme gitsin? Bu kaçıncı vaka Adalet Bakanı hiç mi yüzün kızar mıyor? Hiç mi bunları araştırma ihtiyacı hissetmiyorsun? EL insaf! Tüm belgeler, bilgiler, tahliller benim elimde. Uyduruk ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü açıklamaları ile yırtacağını zannetme kurtaramazsın. Ben işi bilen insanım, bana hikaye anlatamazsın Sn. Bakan, sayfalarca tahlil elimde, bu tam bir skandal. Başka yerde olsa bu bakan bir saniye yerinde duramaz! Bu kişiler nasıl ölüm halinde hastaneye ancak gidebiliyorlar! Hiç mi insafınız, merhametiniz yok? Kaç bininci vaka oldu bu? Anlamak mümkün değil! Bir hekim ve insan hakları savunucusu olarak şu görüntüleri gördüğüm zaman gerçekten çıldırıyorum!

 

Mesut Gülmez Elazığ 2 No'lu Cezaevi'nde kalıyor ve onun da önceki beyin tümörü ile ilgili ameliyatları varmış ve beyninde yeni görüntüler var. Bununla ilgili araştırma istiyor ailesi. Konu net değil çok ayrıntılı olarak vakıf değilim ama kardeşinin böyle iddiaları var. Yeniden kanserde bir kanser kitlesinin oluştuğu yönünde grafi var, gerekli şekilde incelenmemiş. Bunun bir an evvel aydınlığa kavuşturulması gerekiyor.

 

Adalet Bakanlığı ile ilgili bir başka var. Sık sık Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü: "İddia edilen durumlar cezaevlerinde yoktur." Diye açıklama yapıyor. Klasik olarak "Yalandır, algıdır. Öyle bir şey yoktur." Diye açıklama yapıyor. İlginç bir açıklama ve sonrası; 17 Temmuz'da bir açıklama yapmış Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü "Silivri Cezaevi'nde uyuz olduğu iddia ediliyor öyle bir şey yoktur. Algıdır." Demiş. Tamam anladık, ben cezaevinde değilim, bir vekil olarak uyuz var mı yok mu tespit edemiyorum ama ısrarlı kaşınma şikayetleri, aylarca geçmeyen şikayetler ki sinsi bir hastalıktır, teşhisi zordur bir hekim olarak. Bize uyuzu hatırlatır ve uyuzun tedavisi oldukça zordur. 5-6 ay önceki elbisenizi tekrar giymeniz dahlinde tekrar uyuz kapabilirsiniz. Böylesine sıkıntılı bir hastalık. Ceza Tevkifevleri uyuz vakası yoktur diyor. Sonrasında 23 Temmuz'da bize bir başvuru gelmiş. Mahpus diyor ki: "Uyuz olmuşum. Revire gittim. Merhem verdiler." Demiş Sadık Taşdemir. 17 Temmuz'da uyuz vakası yok diyorsun 23 Temmuz'da uyuz teşhisi ile uyuz tespit edilmiş ayrı ayrı karantina koğuşuna alınmışlar. Keşke olmasaydı da ortaya çıkmasaydı ama bize tekrar başvuru var. Bu ne iştir? Yalan atacağına, hastaları doğru dürüst tedavi et, zamanında hastaneye götür. Biz hep bilgili, belgeli konuşuyoruz. Sadık Taşdemir Silivri 2 No'lu Kapalı Cezaevi'nde kalmaktaymış ve karantina koğuşuna alınmış. Uyuz tespit edilmiş. Sen daha yalan at Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü.

 

Bu ihlaller bitmiyor! Adalet Bakanı'nın bugün benden çekeceği var çünkü bakın yine bir başka açıklama! Diyarbakır Cezaevi'nde tek kişilik hücrede kalan Kadri Ekici'nin ölümü ile ilgili açıklama yapmış! Açıklama yaptın da gerek yok. Psikolojik sıkıntılar altında kalmış, gereken tedaviyi vermemişsin, verdirmemişsin intihar etmiş! İntihar etmesini mi inkar ediyorsun! Bunu inkar edemezsin kişi ölmüş. Açıklama yapmış intihar etmiş diye. Bunu zaten biliyoruz Ceza Tevkifevleri neyin açıklaması bu! Sen bize bu tür köşeye sıkışmış, sıkıştırılmış, mahpusların neden intihar ettiği ile ilgili, neden gereken tedaviyi almadığı ile ilgili gerekli açıklamayı yap. Bunu da yakından takip ediyorum. 1 Aralık 2021'den beri şüpheli ölümler adına intihar denilen, ağır hasta mahpuslar ile ölen kişi sayısı benim tespitime göre ki daha fazladır 42 kişi. Bu bir dünya rekoru. Kazara cezaevine düşmeyin, yandınız! Ya intihara sizi sürüklerler ya da ağır hastalığınız tedavi edilmez ölürsünüz! Hal bu! Sen Kadri Ekici ile ilgili açıklama yapıyorsun Adalet Bakanı bana neden onlarca mahpusun intihara sürüklendiği ile ilgili açıklama yap! Bu nasıl bir rezalettir? Kaçıncı vaka oldu? Merve Yeşilyurt Erzurum Cezaevi'nde vefat etti arefe günü, 19 yaşında genç kadın. Siz açıkladınız mı hayır! Ben avukatlarından öğrendim. Bana ulaştılar. Cezaevinin ısrarla olayın üstünü kapatmaya çalıştığını, açıklanmaması için gayret sarf ettiğini ilettiler. Ben kamuoyuna açıklıyorum öyle haberi oluyor kamuoyunun. Cezaevinden açıklama gelmiyor. Kadri Ekici ile ilgili açıklama yapmışlar. Kadri Ekici ile ilgili vaka ortaya çıktığı için açıklama yaptın, Merve Yeşilyurt için neden açıklama yapmadın? 19 yaşında adli mahpus olan cezaevinde yatan, ağır psikolojik sorunlar yaşayan bir genç kadın. Niye bu insanları bu kadar çaresiz bırakıyorsunuz? Köşeye sıkıştırıyorsunuz! Hayatı anlamsız görüyorlar ve çaresizlik içinde hayatlarına son veriyorlar! Nasıl bir yer cezaevleri? Adalet Bakanı; "İşkence yoktur." Diyen Adalet Bakanı, bırak işkenceyi binlerce işkence vakası var ve bütün bu yalanların ile insanlar çaresizlik içinde intihar ediyor, çaresizlik içinde hastanelere gidiyor yatırılmıyor, geri geliyor, hücresinde veya yoğun bakımlarda ölüyor, tabutlarda, ölüm döşeklerinde tahliye oluyorlar. Hiç mi yüzünüz kızarmıyor? Hepsini tek tek açıklıyorum. Belgeli bir şekilde açıklıyorum!

 

Aytaç Ünsal Edirne Cezaevi'nden bize mektup göndermiş. "1 yılda 6 kitap alabileceğimize Edirne Cezaevi hükmetti." diyor. Bununla ilgili de bir açıklama yaptı Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü: "Yoktur öyle bir şey. Gereken kitap alınıyor." Dedi. Biz tekrar o konuyu soruşturacağız. Mahpusa tekrar ulaşıyorum ve ayrıntılı bir açıklama tekrar yapacağım ama bize iletilen bilgiyi biz kamuoyu ile paylaştık, defalarca olduğu gibi Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nün apaçık yalan açıklamalarını çok iyi bildiğimiz için bu açıklamalarını ihtiyatla karşılıyor ve konunun arka planını tekrar araştıracağımızı söylüyoruz. Bu Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nün neresine inanacaksın? Adınız Adalet Bakanlığı bütün işiniz zulüm! Adınız Adalet Bakanlığı aslında sizin adınız Zülumat Bakanlığı başka bir şey değil! Onlarca belge ile bunu ispatlıyorum. Devlet kurumları büyük bir ciddiyetsizlik içinde! Olacak bir şey değil! Ciddiyetsizlik had safhada!

 

Çok üzücü bir başka vaka! Bir kişinin intiharını sormuşuz. Emrah Hızarcı, KHK ile ihraç edilmiş, gencecik bir insan. 25-26 yaşlarında Ankara'da 7 Mart 2022 tarihinde intihar etmiş. Biz bu intiharlar ile ilgili KHK'lıların intiharları ile ilgili KHK ile ihraç edilen yurttaşların intiharların önlenmesi amacıyla hükümetinizin yapmış olduğu çalışmalar var mıdır? Varsa bunlar nelerdir? Sosyal ve psikolojik destek sağlamak amacıyla hükümetinizin yapmış olduğu çalışmalar var mıdır? Diye sormuşuz. Kaç kişi intihar etmiş diye sorduk. Kaç yurttaş intihar girişiminde bulunmuştur KHK ile ihraç edilen diye biz bunları Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'a sormuşuz. Bizim tespitlerimize göre en az 110 kişi KHK ile ihraç edildikten sonra intihar etti. Buna annesini, babasını, eşini, kız kardeşlerini, erkek kardeşlerini, çocuklarını katmıyorum. Böyle intiharlar da oldu! Yakınının halini, perişanlığını görüp intihar eden anneler, babalar, eşler, çocuklar var! Daha bunları katmıyoruz fakat biz bunu resmi olarak Cumhurbaşkanı Yardımcısı'na sorduk ve birçok soru sorduk. Aldığımız cevap Sn. Oktay tarafından buna da soru önergelerine cevap verdik diye ilan ediyorlar! Onlarca soru önergemizi almış, 20 soru önergemizin cevabı; "İçişleri Bakanlığı'nın görevidir, biz bilmeyiz." Aylar sonra cevap vermiş, verdiği cevapta bu! "Onu İçişleri Bakanlığı'na sorun!" kardeşim devlet dediğin şey böyle mi çalışır? Normalde kayıt üstünde zaten tek tük verdikleri cevaplar arasına katıyorum ve diyorlar ki: "Milletvekillerine cevap verdik." Verdiği cevap bu! "Bizim bilgimiz dahilinde değil İçişleri Bakanlığı'na sorun." "Mevzuatımızın şu linkine bakın." Cevaplar böyle! Cevap göremiyoruz! 20 soru önergesi için verdiği cevap "İçişleri Bakanlığı'na sorun." Diyor aylar sonra. Devletin ciddiyeti bu, devlet diye bir şey kalmamış. Bırakın polis devletini, memleket mafya devletine dönmüş! Böyle bir şey olabilir mi? Bunlar nasıl rezaletler? Şu cevapların ciddiyetsizliğine bakın!

 

Maalesef ki sıkıntılar bitmiyor! Ne kadar ansak da bitmiyor! Bütün bunların sonucunda elimizde bir tane güvenilir araştırması sonuçları var. Ülkenin hali ortada! Bakın Cumhurbaşkanlığı makamı, bakanlıkları, yargıyı eleştiriyorum. Bunu halka da sormuşlar! "Hangi kuruma ne kadar güveniyorsunuz?" anket sonuçları burada. En baştan başlayalım. En güvenilmez kurum kim halk arasında biliyor musunuz? Diyanet İşleri Başkanlığı en güvenilmeyen kurum çıkmış. %1. Halkın %1'i güveniyormuş Diyanet İşleri Başkanlığı'na. Allah, din, Kuran, Ayet, Sure dediniz. Dini diyaneti getirdiğiniz nokta burası! Dini siyasi amaçlarınız için kullandınız, Allah, din, Kuran diye meydanlarda bağırdınız çağırdınız enflasyon niye artıyor, fiyatlar niye artıyor diye sorulduğu zaman "Fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren Allah'tır." Diye cevap veren Diyanet şu anda en güvenilmez kurum! Siz halka da dine de en büyük zararı veren bir iktidarsınız! Sizin verdiğiniz zarar kadar zarar yok! Allah versin de bir an evvel çekip gidin! Hem biz hem şu toplum, hem din diyanet herkes sizden kurtulsa! Amin dediğinizi duyar gibiyim. Dindarı, dinsizi herkes bir an evvel gitmenizi istiyor! Memlekete bu kadar zarar veren bir iktidar olabilir mi? Devletin hangi kuruma inanıyorsun diye sorulmuş insanlar demiş ki; hiçbirine güvenmiyorum diyenler 1. Sırada çıkmış! Şu devlet yöneticilerinin çıkıp bir özeleştiri yapması gerekmiyor mu? Hiçbirine güvenmiyorum diyenler 1. Sırada %33.6. İkinci sırada önceden %40'ları bulurdu Türk Silahlı Kuvvetleri %15.2 ile ikinci sırada. %11.4 ile Cumhurbaşkanlığı, %9 ile güvenlik güçleri, %6 ile sağlık kurumları, %4.8 ile yargı kurumları, %2.3 de siyasi partiler. İşin özeti! Vatandaş devlet kurumlarına güvenmiyor! Hiçbirine güvenmiyorum diyenlerin %33.6 ile birinci olduğu bir yerde hiç kimse bana devlet kurumundan bahsetmesin. Ortada devlet kurumu değil devlet yok. Çok açık! Net! Bir milletvekili olarak söylüyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletin adına söylüyorum, bunlar binlerce ihlalden sonra halkın görüşü. Ben söylemiyorum Asal Araştırma Danışma 3-8 Temmuz 2022'de yapılmış. En utanç verici de, en fazla güven duyulması gereken din, diyanet meselesinin en güvenilmez kurumda olmasıdır. Utanç verici bir haldir, Diyanet İşleri Başkanı utanç duymamalı ve bir açıklama yapmalı, bununla ilgili devlet kurumları açıklama yapmalı. Bu kadar hale nasıl düşürdünüz? İnsanların son kuruşlarını yardım olarak verdikleri camilere nasıl bu hale düşürdünüz? Bu kadarını da başka bir zalim yapamazdı! Size nasip oldu! Bravo.

 

İnanılmaz hak ihlalleri ile karşı karşıyayız. Geçtiğimiz hafta da inceledik, çok önemli tehlikeli bir gemi geliyor Türkiye'ye. Asbest yüklü bir gemi Brezilya'dan geliyor. Biz Aliağa'da bunun sökümünün yapılacağını gördük ve uzmanlarla görüştük. Uzmanlar çok tehlikeli olduğunu söylüyor. Yıkılan binlerce binalardan saçılan asbestlerde çok tehlikeli. Buz dağının görünmeyen kısmında korkunç bir asbest tehlikesi var ülkede. Bir bina yıkıldığını düşünün, ben bir hekim olarak söylüyorum yarın öbür gün hastalığa yakalanmayın "Niye bana söylemedin?" demeyin, bir bina yıkılırken o binanın en uzağında kalın çünkü o bina yıkılırken korkunç miktarda asbest saçılıyor. Bizim halkımız çekirdek çitleyerek bina yıkılışlarını izler. Herkes toplanır izler ama çok tehlikeli. Uzaklaşabileceğiniz en uzak yere gidin. Evdeyse karşınızdaki bina yıkılıyorsa bir hafta başka yere gidin, asbest saçılıyor. İzolasyon malzemesi olarak asbest yoğun bir şekilde binalarda kullanıldı ve daha sonra kullanımı yasaklandı ama eski binalarda bunlar var ve yoğun bir şekilde asbest ve akciğerde mezotelyoma ve tedavisi neredeyse mümkün olmayan bir hastalıktır. Bütün bu sıkıntılarla dolu bir gemi Türkiye'ye geliyor, gelmesin diye kampanyalar yapılıyor, yola çıktı sanırım, İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer de açıklama yaptı. Biz de uzmanlarla konuştuk, gelmemesi gerektiğini söylüyoruz. Aliağa'da söküm olacakmış. Aliağa'da 2013-2022 arasında 97 ölüm var ve İş cinayetlerinden dolayı olan hastalıklardan dolayı İSİG verilerine göre oldukça önemli rakamlar görüyorum Aliağa'da iş cinayetleri olarak. İSİG raporu Aliağa'da 97 işçi yaşamını yitirdi diyor. 97 kişiye Allah rahmet eylesin diyorum.

 

Bir başka skandal vaka daha! 22 Temmuz 2022 tarihli Ankara Valiliği İl Jandarma Komutanlığı Jandarma Albay Milbay Şahin imzalı İl Jandarma Komutan Yardımcısıymış. Bir dağıtım yapmış. Hasan Çomak ile ilgili KHK ile ihraç edilmiş bir deniz astsubayıymış. Yıllardır ben bu meseleyi takip ediyorum, önemli bir mesele. Ben bu konuyu OHAL Komisyonu'na da taşıdım. Bu kişinin başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. A'dan Z'ye bu kadar zulmedilen insan ve haksızlıklara uğramış bir insan. Evraklarında da çok büyük ciddiyetsizlik ile OHAL Komisyonu cevap verdi, hiçbir gerekçe yoktu. Ben bunu OHAL Komisyonu'na götürdüm, gerekçe olmadan cevap vermişsiniz dedim. OHAL Komisyonu da Hasan Çomak ile ilgili "Öyle bir şey olmaz. Sahte belge getirmişsin. Sahtekardır o. Yalan söylüyorsun." Dediler daha belgeleri incelemeden. Daha sonra konuyu araştırın dedim, araştırdılar ve özür dilediler. "Hata bizde değil Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda olmuş. Orası yanlış yapmış." Bir şeyler yuvarlayıp durdular! Konu hakkında soruşturma başlatıldı. Meğerse iddialarına göre; gerekçe kısmı silinmiş. Ciddiyet yok çünkü cevaplarda. Kopyala yapıştır derken, birisi diğerine yapıştırmamış, bir şeyler olmuş. Bu insan ihraç edildikten sonra çok zor durumda kalmış bir eski astsubay, çöplerden atık toplamak zorunda kaldı, bulaşıkçılık yapmak zorunda kaldı, çok önemli maddi ve manevi büyük sorunlar yaşadı yüz binlerce KHK'lı da olduğu gibi. Bir devlet vatandaşlarına bunları yapıyor. Ardından bu son belge yayınlandı. Bu belge neden önemli? 22 Temmuz 2022'de Hasan Çomak yargılanırken demişler ki: "Evini aradık Samsung marka telefon bulduk." Hasan bey: "Bu telefon benim değil, hiçbir şekilde ispat edemezsiniz." "Hayır seni bundan dolayı yargılayacağız." Belli ki çok afaki iddialarla doluymuş, beraat etmiş, aylarca yargılanmış, 15 ay önce beraat almış ve şimdi ayrıntılı bir idari araştırma tekrar yapılmış, telefon Hasan Çomak'a ait değil. O sırada yargıdaki hakim vicdansızın birisi olsa, "Bas cezayı Hasan Çomak'a." deseydi." Hasan Çomak cezaevinde olsaydı, şu belge ortaya çıkar mıydı? Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak elinizi vicdanınıza koyun! Ayıptır, yazıktır. Bu kaçıncı vaka? Hepsi bilgili, belgeli. Gelip benden alabilirsiniz. Hepsi biz de duruyor! Böyle skandallarla dolu bir ülke. Bir şekilde birisi seni gözaltına mı aldı, bir şekilde tutuklanıp içeri mi girdin; yandın! Ülkede yandın! Birisi senin hakkında afaki bir karar mı verdi? Zindanın dibine mi attılar? Yandın! Çık da çıkabilirsen kuyuların dibinden. Hasan Çomak diyor ki: "Vekilim Allah aşkına bu kadar yanlışlıklar yaptılar ama Allah'tan birisi doğru bir karar verdi. 15 ay sonra idari karar da çıktı. Bir sürü şey yaşadım ama en azından bunun belgesini göster, tüm kamuoyu bunları görsün." Böyle binlerce vaka var.

 

İş cinayetlerinde ilk 6 ay da İSİG raporunu açıklıyorum. Çok ciddi, fedakarca bir çalışma yapıyor İSİG Meclisi ve İSİG Meclisi 842 vaka oldu demiş ilk 6 ayda. İlk 6 ayda işyerlerinde ölen kişi sayısı 842 olmuş. İstanbul'da 126, İzmir'de 31, Muğla'da 31, Antalya'da 30, Kocaeli'de 30, Denizli'de 26. Vekili olduğum il Kocaeli'de İstanbul'a göre neredeyse 10 kat nüfusu az olan bir yer fakat İstanbul'daki iş cinayetlerinden dolayı olan ölümler İstanbul'un 1/10'y değil ¼'ü gibi bir oran. Demek ki oransal olarak baktığınız zaman vekili olduğum Kocaeli'de çok ağır iş cinayetleri yaşanmakta. Bununla ilgili ben Meclis'te Genel Kurul'da bir açıklama yaptım. Bana AK Parti'li Kocaeli vekili İlyas Şeker açıklama yaptı; "Biz çok iyi iş cinayetlerini önlüyoruz, süper denetimler yapıyoruz." Dedi. Daha sonra verileri ayrıntılı araştırdık geçtiğimiz yıl Kocaeli'de %1.55 civarında iş yeri denetlenmiş! Teknik bilgilerle ortaya koyduk! 40 bin küsür iş yerinde 700 küsür denetim yapılmış. O denetimler de Allah bilir nasıl yapılıyor! Ben bayram tatilinde Burdur Yeşilova'ya gitmiştim, eşimin memleketidir, yakınlarının yaşadığı il. Dönüşte mermer ocaklarının sıklığı ile karşılaştım. Her tarafta mermer ocağı var. Mermer ocakları neden bu kadar yoğun? Denetim yapılıyor mu? Diye sorguladığımız zaman bize o mermer ocaklarında çalışan bir işçi ulaştı. Dedi ki: "Vekilim doğru dürüst denetim yapılmazdı. Denetim yapılacağı zaman da nasıl denetim yapılırdı biliyor musun? Ben mermer ocaklarında çalışıyordum emekli oldum. Denetmenler gelirdi, onları önce patronlar yemeğe alırdı, yemeklerini yerlerdi sonra etrafa bakıp giderlerdi." Denetim de bu! Orada çalışan işçi bunu söylüyor! Denetlenmesi gereken o kadar yerler vardı ki %1 oranında denetleme yapıyorsun o denetleme de böyle bir denetleme! Gel çay, kahve, yemek güle güle sayın denetmen! Maşallah! Biz bunları söyleyeceği arkadaşlar kusura bakmayın. 22 çocuk hayatını kaybetmiş. 49 mülteci göçmen hayatını kaybetmiş. İnşaat, yol en yüksek iş kollarına göre ölüm oranları. Tarım, orman %17 ile ikinci sırada. Taşımacılık%12, ticaret büro işleri %7, metalda %7 oldukça vahim. Türkiye maalesef dünya ikincisi ve Avrupa 1.'si iş cinayetlerinde. Maalesef ki böyle. Güzel ama üzücü bir özet maalesef.

 

Biz bugün ayrıntılı bir şekilde bu konuyu araştıracağız. Ankara'da yaşayanlar için söylüyorum, Ankara'da bende ODTÜ ormanının karşısında oturuyorum ve şehri izliyorum, ODTÜ ormanının olduğu yerler ile gurur duyuyorum çünkü Ankara'da yeşilliğin kaldığı nadir yerlerden birisi. Öyle bir betonlaşma olmuş ki, şehre biraz yukarıdan bakan bir yerde oturuyorum, inanılmaz bir betonlaşma olmuş ama ODTÜ ormanı olduğu için korunmuş orası yağmalanmamış. Allah'tan çamlar, ağaçlar korunmuş diyorum, her sabah Allah'a şükür burası korunmuş diyorum. Şimdi orayı da yağmalayacaklar! Melih Gökçek zamanında başlatılan yol projesi vardı çok tartışılmıştı, CHP'liler çok karşı çıkmıştı "Yaptırmayacağız." Demişlerdi, şimdi Mansur Yavaş bu yola devam ediyor! "Orası Niğde Otoyolu bağlantı yolu." Diye açıklama yaptı Ankara Büyükşehir Belediyesi fakat ODTÜ öğrencileri gece eylem yapıyor, ateş yakıp nöbet tutuyorlar ve diyorlar ki: "Mansur Yavaş bize karşı Melih Gökçek olmak istiyorsa biz de onun karşısında Kavaklı Direnişi olacağız." Diyorlar. Bilkent-İncek Bulvarı Çevre Yolu bağlantı projesini devam ettirmiş Mansur Yavaş ve burada şu anda iş makineleri yol yapıyor. Ankara'nın doğru dürüst kalmış ormanlık ağaç bölgesi Melih Gökçek başaramadı, Mansur Yavaş mı başaracak şimdi diye soruyorum! Parti ayrımı yapmayız, şu partiyi eleştirelim, diğerini koruyalım demiyoruz neyse onu söylüyoruz! Kalksınlar doğru dürüst bir açıklama yapsınlar! Mansur Yavaş bir açıklama yaptı ama ODTÜ'lüler diyor ki: "Bu açıklama doğru değil." Biz şimdi bu açıklamanın doğru olup olmadığını tespit etmek için bugün sahada olacağız, iş makinelerinin olduğu yere gideceğiz, öğrenci arkadaşlar ile konuşacağız. Basın toplantımı bitirdikten sonra oraya geçeceğim ve olayı yerinde tespit edeceğim. Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü de açıklama yapıyor. A'dan Z'ye yalan açıklamalar! Mansur Yavaş da açıklama yapmış doğru mu yanlış mı gidip sahada göreceğiz! Kimse kusura bakmasın! Tüm belgeler elimizde, tüm bunlar ile ilgili devam eden inşaat çalışmalarını görüyorsunuz. Büyükşehir diyor ki: "Orası Niğde Otoyolu." Öğrenciler diyor ki: "Hayır orası ODTÜ ormanının içi." Diyor kim doğru söylüyor! İki ayrı iddia var ben de milletvekili olarak araştırmak durumundayım. O yüzden biz sahaya gideceğiz ve orada araştırma yapacağız. Bu tartışmalı konuyu çözmeye çalışacağız. Bunu da söylemiş olalım.

 

Cafer Demir Konya E Tipi Kapalı Cezaevi'ne atılmış, tek kişilik hücrede kalıyormuş. 10 ay ceza almış. İş yerinden almışlar, cezaevine atmışlar, içeri girerken çıplak arama yapılmış. "Bu suçtur yapmayın." Demiş ve dinlememişler. Dayak atılmış, çıplak arama yapılmış. Bunu da konulara duyarlı olduklarını düşündükleri bana iletmiş yakınları.

 

"Ayhan İpek inşaat malzemelerini aldı gitti suç duyurusunda bulunduk ama yakalanamadı." Demiş bir kardeşimiz. "Sivas İmranlı Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmuş. Böyle çok vaka geliyor. Müteahhitler insanları kolayca kandırıyor ve onları sınırlayacak hiçbir önlem alınmıyor! Yapanın yanına kar kalıyor bunu da burada anarak konuyu bakanlığa ilettiğimizi de bize başvuranlara söylemiş olalım.

 

Türkoğlu Cezaevi'nden çok şikayet var, çok şikayet aldığımız bir cezaevi. Yemeklerin çok kalitesiz olduğu yönünde şikayetler var. "Pandemi varken nasıl bu kadar kötü yemekler verebilir?" diyor bir başvurucu.

 

Sibel Doğan Şah Acar diyor ki: "Hiçbir somut belge yokken ihraç edildim. Takipsizlik kararım var ona rağmen ret aldım. İstinaf'ta dosya." Böyle binlerce insan var. Madem bu takipsizlik, beraatleri takmayacaksınız, umursamayacaksanız o mahkemeler niye? OHAL Komisyonu sana soruyorum! Niye o zaman?

 

Çalışma izni. 20 bin okulu kapatıldığı için çalışma izni iptal edilen öğretmen var. Onlardan birisi başvurmuş. Murat Bingöl: "2016 yılında kapatılan kolejlerde öğretmendim. Çalışma iznimiz iptal edildi. Beraat almama rağmen Mersin İl Milli Eğitim Müdürlüğü ısrarla çalışmama izin vermiyor." Milli Eğitim Bakanlığı zamanında açıklama yapmıştı. "Beraat alanlara çalışma izni İçişleri Bakanlığı onay verirse vereceğiz." Diye. Bunlar öğretmen, çalıştırmamak için 40 takla atıyorsunuz. Suçsuz beraat almış. Niye çalıştırmıyorsun? İşte öyle devleti burası! Bu devlet değil! İşte öyle devleti! "Benim keyfim sabah kalktı böyle istedi. Böyle karar verdim çalışamazsın." "Beraatim var." "Hayır." Keyfilik had safhada!

 

Şahin Aydemir Hırvatistan'a kaçak olarak giriş yapmış ve orada çok büyük mağduriyetler yaşamış. Ölüm ile tehdit edilmiş o bölgede sınır görevlileri tarafından ve çok büyük mağduriyetler yaşamış. Ormana atılmış, üstündeki paralar alınmış, aç, susuz kalmış. "Öleceğimi düşünürken son güç ile yürüyüp ormandan çıktım. Psikolojim çok bozuk tam bilmiyorum ama 5 10 gün arası Bosna'da yıkık bir binanın içinde yaşıyorum. Elçilik ile iletişim kurmak dün aklıma geldi. Aradım ve yardım istedim. Bana Saraybosna'ya kadar (7) saatlik yolu otostop çekerek gelmemi söylediler." Demiş. Bize bir şekilde ulaşmış sosyal medyadan bu kişi, yardım istemiş. Ben de Dışişleri Bakanlığı'na buradan çağrı yapıyorum. Belki yanlış işler yaptı ama herkes irtica ederken bu tür yollarla gidiyor, bu vatandaş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı çok zor, perişan durumda Dışişleri Bakanlığı'na hatırlatıyorum. Şahin Aydemir Bosna'da bu kişi, ölümle burun buruna. Dışişleri Bakanlığı'nın dikkatini çekiyorum.

 

Hak ihlalleri bitmiyor! Elimizden geldiği kadar hızlıca gündem etmeye çalışalım. Biz burada aylardır hamile mahpusu gündem etmiştik, Urfa Cezaevi'nde 50 derece sıcaklıkta 2-3 aydır kalan Ayşe Karaduran en sonunda yoğun baskılar sonrasında serbest bırakıldı mahkeme tarafından. Bebeği ölebilirdi fakat kurtuldu, Allah'a şükür. Cezaevlerinde hamile ve hasta mahpuslar kalmasın! İnanılmaz vakalar yaşanıyor, olacak işler değil. Bu bebeklerin vebalini kimse ödeyemez! Ayşe Karaduran sonunda kurtuldu, Arzu Nur Özkan aylar önce kurtulmuştu bebeğini kucakladı, Ayşe Karaduran halen hamile fakat aylarca hamile haliyle kaldı ve son 6 yılda en az 80 kadın hamile, lohusa kadın ya gözaltına alındı ya cezaevlerinde aylarca kaldı perişan durumda. En az sayıları söylüyorum, daha da fazlası olabilir. Cezaevlerinin son bilançosu bu maalesef.

 

Merve Özkan bize aylardır başvuruyor. Çok üzücü bir durumu var babasının. Ahmet Zeki Özkan defalarca gündeme getiriyorum, çok üzücü bir durum. Bir kanser hastası. Akciğer kanseri 4. Evre, kemoterapi de ona fayda sağlamıyor, hayatının belki son günleri ama hala cezaevinde. 4. Kez Adli Tıp Kurumu'na gitti geçtiğimiz günlerde raporu bekliyoruz. 3 kez Adli Tıp Kurumu hayır dedi. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi "Tahliye edilmeli" dedi, hayır dedi 4. Kez gidiyor. Adamın haline bakın, yüzüne, yaralara bakın. 4. Evre bir akciğer kanseri hastası hala daha hangi gerekçeyle cezaevinde kalır diyorsunuz. İnsan değil misiniz? Dininiz, mezhebiniz farklı olabilir, hepimiz insanız! Hepimiz hasta olabiliriz! Nedir bu zalimce tavırlar anlamak mümkün değil! Adli Tıp Kurumu'ndan hukuk, vicdan ve insaf bekliyorum!

 

Bunların halefi de bir selefi de bir! Bekir Bozdağ şimdi diyor ki: "İşkence yoktur. Öncesinde de Sn. Abdülhamit Gül bana demişti ki ben ihlalleri makamında kendisine anlattığımda "Oraları 5 yıldızlı otel mi sanıyorsunuz?" demişlerdi. Biz duyduklarımızı söylüyoruz! Şu anda da "İşkence yoktur." Diyorlar bu kadar ihlalden sonra.

 

Önümde mektup var Mesut Gülmez Elazığ Cezaevi'nden yazmış bana. Çok içli, üzücü bir mektup. "Ne ile suçlandığımı bilmediğim halde 6 yıldır cezaevindeyim. Ailemin ikamet ettiği ilden iki sürgün ile Isparta'dan Elazığ'a gönderildim. 6 yılda bir gün bile 7 yaşındaki çocuğu ile bir gün geçirememiş bir babanın sesiz çığlığını duyun." Diyor kamuoyuna Mesut Gülmez Elazığ Cezaevi'nden. Uzun bir mektup. "Yaşadığım bu kadar olumsuzluklara rağmen yaşama sebebim diyebileceğim bu hayattaki en değerli varlığım olan ailem ve kızımla iletişimim kurma çabam diğer ifadeyle aile bütünlüğünü korumaya çalışmam belki de bu dünyada yapmaya çalıştığım en kutsal mücadele çünkü evrensel bir ilke olan aile bütünlüğünün korunması sosyal devlet anlayışına göre devletin vatandaşına karşı bir yükümlülüğüdür." Demiş ve "Nakil talebimim, Isparta'ya veya yakın bir ile nakil talebimim sizler için ne kadar basit ve önemsiz olsa da benim için o kadar zor ve erişilmez. Bu sebeple sahile vuran deniz yıldızlarının hikayesindeki gibi yapacağınız küçük bir iyiliğin şahsımda getireceği mutluluğun tarifini yapmakta tüm kelimeler kifayetesiz kalır Ömer bey." Diyor. Biz de elimizden geleni yapacağız Mesut bey. Bu ifadeleriniz karşısında vicdansız kalamayacağımızı sizler çok iyi biliyorsunuz elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.

 

Aytaç Ünsal bana cezaevinden göndermiş. Adeta Adalet Bakanlığı Edirne Cezaevi'nde Nazi yasalarının uygulandığı yönünde bir çizimi olmuş Aytaç Ünsal'ın avukat ve mahpus kendisi. "Kahrolsun kitaplar" demiş bir eleştiri yapmış. Ceza İnfaz Kanunu'nun böylesine despotik bir hale geldiği yönünde çok ağır bir eleştiri yapmış gördüğünüz gibi. Bunlar dikkate alınmalı ve kitap yasaklarının olduğunu söylemiş. "Edirne F Cezaevi'nde yılda 6 kitap alabileceğine hükmetti. Önce hücrelerde insanları azalttılar sonra kitapları. Yeni adım tek tip elbise mi? Halkımıza bunları anlatın! Kitaplar mı mahkum ediliyor, kitapların onuru ne zaman korunacak?" demiş Aytaç Ünsal. Ceza Tevkifevleri kitap sayısı ile ilgili bir yalanlama yaptı fakat Aytaç Ünsal'ın açıklamasına müracaat ettiğimizi söylemiştim, bu konuda bir açıklama da bekliyorum ve daha net bir durumun ortaya çıkacağını düşünüyorum.

 

Bazı vakalara çok sonrasında vakıf oluyoruz. Bize ulaşmakta zorluk çekiyorlar, ulaşamıyorlar. 2 yıl sonra bana ulaşmış Adar Sarıbaş'ın babası. Kim bu Adar Sarıbaş? Kocaeli Darıca'da yaşayan ailesi de Esenyurt'ta yaşayan gencecik bir insan. Bir adli meseleden dolayı gözaltına alınmış. Az evvel bahsettiğim gibi memlekette gözaltına alındığınızda tutuklanırsınız başınıza gelmeyen kalmaz. Daha kesinleşmiş bir cezası da yok. Gözaltında, cezaevinde ne yaşadığı bilinmiyor. Bu gencecik insan ardından ağır bir mide kanaması geçirmiş. Hastaneye kaldırılması gecikmiş, hastaneye kaldırılmış, ameliyat üstüne ameliyat. Dikişler tutmamış, kanamış ve sonunda yoğun bakımda 2 sene önce Adar Sarıbaş hayatını kaybetmiş. Ölümünden önceki son saatlerdeki fotoğrafı. Korkunç bir durum. Baba bize ancak son zamanlarda ulaştı biz de yeni gündem ettik çünkü bize ne zaman ulaştırılırsa o zaman gündem edebiliyoruz. Ben hikayeyi incelediğim zaman yine basın toplantısının başında bahsettiğim gibi çok ağır mahpus sağlık hakkı ihlalleri gördüm ve yine inanılmaz bir vaka ile karşı karşıya olduğumuzu gördüm, bununla ilgili soru önergemizi de sorduk ve olayı takip ediyoruz. Adalet Bakanlığı'ndan bu konuda bir açıklama bekliyoruz! Adar Sarıbaş 3 ay kaldığı Silivri Cezaevi'nde hastalandı. 24 yaşındaki Sarıbaş, kaldırıldığı hastanede yoğun bakımdayken tahliye edildi." Öleceği anlaşılınca tahliye ediyorlar. Cezaevlerinin böyle bir özelliği var. Birçok vakada rastladım. Adamın öleceği anlaşılıyor, doktora gidip soruyorlar. "Hemen infaz erteleme çıkarın. Aile istemese bile infaz erteleme çıkarın. Cezaevi ölüm kayıtlarından düşelim. Tahliye edelim." Aile istememiş. Kendileri hemen 2-3 günde hallediyorlar. Ahmet Zeki Özkan ve Aysel Tuğluk gibi binlerce hastanın aylarca, yıllarca uğraşıp alamadığı infaz ertelemeleri ölüm döşeğindeki hastalar için 2-3 günde çıkarıyorlar. Neden? Rezalet ortaya çıkmasın! Neden? Cezaevlerindeki istatistikler artmasın diye! Biz vakaları biliyoruz o yüzden bana anlatmayın! Ben konuyu bilen insanım, bana yalanlar ile gelmeyin Adalet Bakanlığı! Allah aşkına biliyorsunuz benim konuyu bildiğimi.

 

İçişleri Bakanlığı'nın memurlarının ağır ihlali ile bir vaka. Ordu ilinin Fatsa ilçesinin Sefaköy'e gidiyoruz. Dün yaşandı bu görüntüler. Sefaköy'lüler 10 yıldır uğraşıyorlar. Sefaköy yeşillik, güzel, turistik bir yer. Sulak bir yer fakat köylüler şu anda susuz kalmışlar! Olacak iş değil! Köyün yakınlarına alabalık tesisi yapılmış, oraya iktidara sırtını dayayan ortaklar gelmiş, hep bildiğiniz hikaye. Sonrasında köyün suyu oraya tahsis edilmiş. Köylüler itiraz etmiş, mahkeme sonunda yargı da köylüleri haksız bulmuş ve köylüler şu anda susuz kalmış. Suyuna sahip çıkmaya çalışmışlar, jandarma gelmiş ve gözaltına alıp, darp etmiş, götürmüş su kuyusu gibi bir yer varmış onu kırmış. Köylüler susuz şu an Peki İçişleri Bakanlığı ne yapıyor? Su isteyen kadınlar erkekler yaşlılar çocuklar bir ton sopa yedi dün darp edildiler.Vatandaş ile Jandarma karşı karşıya geldi. Allah aşkına olacak iş mi yani! Bu köylüler öyle veya böyle susuz mu kalsınlar kardeşim. Bir şekilde sen yargısal yollarla alabalık tesisinin hoşuna gidecek bir karar çıkartmışsın. En az 80 hanelik bir köy muhtarımız ile görüştük dün ayrıntılı uzun uzun en az 20 dakika bir yayın yaptım. 20 dakika Sefaköy Muhtara Sayın Yusuf Kaynarlı: "Olacak iş değil." Diyor. Biz iktidar yetkilileri ile konuşuyoruz kimsenin umurunda değil. Biz Kocaeli Milletvekili olarak ilgileniyoruz. Ordu Fatsa Sefaköy'deki bu durum ile. Ordu Valiliği açıklama yapmıyor. Ordu Ak Parti vekilleri açıklama yapmıyor neredesiniz ya? Allah aşkına bakın HDP Kocaeli Milletvekili olarak ben müdahilim ses seda yok! Köylüler inim inim inliyor. İsyan eden köylüler bakın ne diyor? "Siz Allahsız mısınız, Siz Müslüman değil misiniz, Müslüman bunu yapmaz." diyerek jandarmaya tepki göstermiş. Jandarma ise cevap olarak, "Basın özgürlüğü var ancak şu anda yok." diyor. Bakınız jandarmanın da cevabı da bu. Bu durumu görüntülerden izledik.

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına soruyorum. Öncesinde Fatma Yavuz isimli bir kişiyi inanç masasından çıkartmıştınız. Biz buna itiraz edince birtakım açıklamalar yaptınız, tatminkar değildi. Ardından bitmedi, KHK ile işinden ihraç edilmiş bir insan belediyeye girmiş ve sonunda bu insan "Bir ekmek parası buldum." diye sevinirken, "Bir işte çalışıyorum." diye sevinirken İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden de ihraç edilmiş. Kim bu Fatma Gül Eryılmaz Şenvardar, kendisi Barış Akademisyeni. "Devletin KHK ile ihraç ettiği beni bu sefer de 42 kodu ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından ihraç edildim." İstanbul Büyükşehir Belediyesinden bir açıklama yapın. Bu insan ne yapsın, aç susuz mu kalsın. Yüzbinlerce KHK'lının aç susuz kalmaması gerektiğini Sayın Kılıçdaroğlu söylerken siz nasıl oluyor da KHK ile ihraç edilmiş, bir ekmek parası bulmaya çalışan birisine "Güvenlik soruşturman olumsuz geldi, haydi güle güle." Diyebiliyorsunuz. Siz bu güvenlik soruşturmalarının nasıl yapıldığını bilmiyor musunuz? Barış Bildirgesinin Anayasa Mahkemesi tarafından ifade özgürlüğü olarak ilan edildiğini bilmiyor musunuz? Tabi ki bu uyduruk güvenlik soruşturmalarında KHK'lılar suçlu ilan edilebilir. Çünkü hukuk yok ki, Anayasa yok ki, hukuku istediği gibi çiğniyor. Anayasa Mahkemesi diyor ki: "Barış Bildirgesi Anayasaya aykırı değildir." İçişleri Bakanlığı diyor ki: "Anayasaya aykırıdır." Yahu o zaman en büyük mahkeme kim kardeşim? İçişleri Bakanlığı mı, Anayasa Mahkemesi mi? İstanbul Büyükşehir, sen ne diye bu KHK'lıyı işten çıkartıyorsun? AK Parti iktidarını eleştirdiğim gibi CHP'li yöneticileri de eleştiririm. Haksızlık yapmayın kardeşim! İstanbul Büyükşehir Belediyesi de Ankara Büyükşehir Belediyesi de haksızlık yapmayın! Yaptığınız anda karşınızda beni bulursunuz. Fatma Gül Eryıldız Şenvardar ile konuştum. Bugün 12.00'da İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde, Saraçhane Parkı önünde direnişe başlıyor ve bir nedenle işten çıkartılan onlarca işçi de direniş içinde. Belediyenin tatminkar bir açıklama yapmasını bekliyorum.

 

Bakınız şu sarı kırmızı yeşil renkler. Birileri tarafından çok tehlikeli görülüyor. Bir damat, düğününde sarı kırmızı yeşil şalla halay çekmiş. Ya hu düğün yapıyor! Tutuklanıp götürülmüş. Düğün yaptığı gün gözaltında. Neden? Sarı kırmızı yeşil renkler niye kullanıldı? Biz bunu soru önergesi olarak sorduk ve Meclis Başkanlığı'na Sayın Şentop'a dedik ki: "1990'daki yasaklara geri dönmeyi mi düşünüyorsunuz?" Sarı kırmızı yeşil renkler konusunda İçişleri Bakanlığı'na verilmek üzere bir soru önergesi verdik. Meclis Başkanlığından geçemedi. "Bu soruyu soramazsın." denildi. "İstişare amaçlı sorular sorulamaz." Dedi Meclis Başkanlığı. "1990 yılındaki yasaklara mı dönmeyi düşünüyorsunuz?" diye sormuşuz bundan dolayı bu önergemizi reddettiler. "Önergenizi düzeltin." diyorlar. Evet, soruyoruz tekrar. Sormaya da devam edeceğiz. "Ya hu 1990'lara mı dönmeyi düşünüyorsunuz?" "Hoşuma gitmedi, sorma kardeşim." gibi bir tutum var. Sorarım ben! Ülkeyi 30 yıl öncesinde 1990'lara yargısız, infaz, fail i meçhul dönemlerine çevirmeye mi çalışıyorsunuz? Soruyorum işte bakın. İstediğiniz kadar reddedin. Ben milletvekiliyim. Böyle abuk sabuk engellemelere boyun eğmem!

 

Hekimler ile ilgili meseleleri biz yakından inceliyoruz. CHP'nin 1 Ağustos'ta Meclisin açılması ile ilgili bir yaklaşımı vardı. Meclis Başkanlığı'na başvurdu. Biz HDP olarak bunu kabul etmedik. Bir gün içinde hekime yönelik şiddet çözüm bulmaz sağlıkta dönüşüm yasası hekime yönelik şiddeti başlatma mekanizmasının başlangıcıdır. "Son 2 yılda 3 binin üzerinde hekim yurtdışına gidiş işlemlerini yaptı." Diyor Mersin Tabip Odası eski başkanı Dr. Mehmet Antmen ile görüştük. Konu son derece ayrıntılı ve etkili bir Sağlıkta Şiddet Yasası ile ancak çözülebilecek.

 

Göçmenlere yönelik ihlaller ağır bir şekilde devam ediyor. Somalili SAAB Lokantası'na yönelik baskılar devam ettiği gibi başka vatandaş olmayan ama göçmen olan kişilere yönelik baskılar da devam ediyor. Nijeryalı, Kamerunlu, Ugandalı, Tanzanyalı, Güney Afrikalı, Somalili binlerce kişi önyargılardan şikayetçi. Düşük ücretlere çalıştırılıyorlar. İnsanca bir yaşam istiyorlar. Yakın bir zamanda bir telefon kavgasında öldürülen Togolu Romeo'nun adı daima göçmenlerin dilinde. "Kimsesizler mezarlığına gömülmek istemiyoruz." diyorlar ve bu kişi öldürülmüş bir telefon kavgasında ve kimsesizler mezarlığına gömülmüş. Göçmenlerin meselesi değersiz görülme meselesi, değersiz görüldükleri için bu haksızlıklara uğruyorlar. Bunu da burada söylemiş olalım. Bu haksızlıklara karşı mücadeleye devam edeceğimizi söyleyelim ve Muhammed İsa Abdullahi'nin yanında olduğumuzu söyleyelim. Mahkeme onun yurtdışına sınır dışı edilmesi gerektiği kararını verdi ve avukatları ile görüştük. Anayasa Mahkemesi'ne başvurdular. Muhammed İsa Abdullahi ve ortağı kimseye zararı olmayan Ankara Kızılay'da lokanta işleten iki insan. Hiçbir sıkıntıları, sabıkaları yok fakat ağır bir baskı altında yurt dışına gönderilmek isteniyor Muhammed İsa Abdullahi kabul etmiyoruz. Anayasa Mahkemesi'nin sonucuna kadarda beklenmesi gerektiğini söylüyoruz.

 

Koç Üniversitesi taşeron temizlik firması sosyal haklarını istediği için İçişleri sürgüne göndermişti ve işçiler işten çıkarılmıştı direndiler gayret ettiler yardımcı olduk. İşe geri döndüklerini öğrendik. Mutlu olduk, tebrik ederiz kazananlar direnenler diyoruz! Tebrikler diyoruz bu işçi kardeşlerimize.

 

Maalesef ki üzücü bir olayla devam ediyorum. Yargıtay sonunda 6 yıldır cezaevinde olan Hava Harp Okulu öğrencilerinin yargılandığı Orhanlı Gişeler darbe dosyasında onama kararı vermiş. Nagihan Yavuz, Nimet Ecem Gönüllü ve Şuheda Sena Öğütalanın da içinde bulunduğu onlarca kişiyi müebbet hapse mahkum edilmiş Yargıtay kararıyla. Tabi bu bir son değil Anayasa Mahkemesi'ne de başvuracaklar ama öğrenciden darbeci olmaz çok ağır ve haksız bir karar kabul etmiyoruz bunu. Bunu da söylemiş olalım.

 

Ayrıca yine sığınmacı hakları ile ilgili önemli bir husus takip ediyorum. 5 aylık hamile 4 yaş çocuğu olan Suriyeli Marah Allouz Urfa valiliği tarafından kendisine verilen geçiçi koruma kimlik belgesi varlığına rağmen İstanbul'da Geri gönderme merkezinde çok zor koşullarda tutuluyor! Hamile, çocuklu bu kadının orada bulunması sağlığına zararlı diyoruz.

 

TTB ile Sağlık Bakanlığı önünde bir açıklama yaptık ve hekimler 100.000 imzayı Sağlık Bakanlığı'na teslim etmek istedi, bunu polis engelledi. Açıklama yapmak istedikleri yerden uzaklaştırılıp başka bir yerde açıklama yapmak zorunda kaldılar. Ben de destek verdim ve konunun çok ayrıntılı olduğunu ve sağlıkla ilgili ağır ihlallerin hastanelerde devam ettiğini ve hekimlerin çok ağır mağduriyetler yaşadığının da altını çizdik. Bu konu sadece Mecli'ste bir gün görüşülerek bitirilecek bir konuda değildir.

 

Elazığ Pertek arası köprü yapılsın diyoruz. Bakın aslında bir köprü yapılsa çok kısa bir şekilde ve kolay bir şekilde bu yolculuk sağlanabilecek. Şimdi vatandaşlar feribota mahkum. Feribot dolacak da geçecek de karşıya uzun sürebiliyor ama oraya bir köprü yapılsa burada çok hızlı bir geçiş olacak. Elazığ Pertek arasında büyük bir kolaylık sağlanacak. Bununla ilgili bir yasa teklifi verdik ve Elazığ Pertek arasına bir köprü yapılması yönünde isteğimizi beyan ettik. İktidar yetkilileri de buradan duysun. Elazığlılar, Dersimliler, Pertekliler duysunlar biz bu konuda tüm ekibimizle birlikte gayret sarf eden bir milletvekiliyiz, elimizden geleni de sonuna kadar yapmaya çalışacağız değerli arkadaşlar.

 

TPİ işçilerinin de sesi olmuştuk. Amerikan rüzgar gülü firmasının işçileriyle çok düşük ücretler ve kötü koşullarda çalışıyorlardı, sesleri olmuştuk ve onlarda sonunda kazandılar haklarını aldılar. Tebrik ediyoruz. Her zaman yanlarında olduğumuzu da buradan söylemiş olalım.

 

Öncesinde gidip ziyaret edip destek vermiştim. Bu desteğimizin ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı çünkü iktidarın baskısı ile Danıştay maalesef ki Tozkoparan halkının aleyhine bir karar verdi. Tozkoparan halkı ayakta, sosyal medyadan her yerden feryat ediyorlar. Kentsel dönüşüm projesinin uygulanmasına karşı çıkıyorlar. A'dan Z'ye her açıdan çok olumsuz bir rant projesi "TozkopaRANT" projesine karşı tüm mahalle halkı büyük bir mücadele sergiliyor, gördüğünüz gibi mahalle halkı çevremizde bu konuyu ayrıntılı bir şekilde anlattılar. Yanlarındayız en kısa sürede İstanbul'da onların yanında da olacağım ve bu mücadeleye devam edeceğiz! Elimizden gelen desteği vereceğiz. Biz biliyoruz ki; mahkeme kararları siyasi baskılar ile alınıyor. Mahalle çok güzel bir mahalle, eski İstanbul mahallelerinden bir mahalle ve çok güzel şirin ilişkilerin olduğu, sempatik insanların olduğu, yemyeşil güzel bir mahalle gerçekten ama orayı böyle hissiz, duygusuz betonlarla dolduracak inşaatlara girişmek isteyen ve açgözlü müteahhitler sırada bekliyor maalesef ve rantiye ekibi sırada bekliyor, ellerini ovuşturuyorlar. Bu durumu kabul etmeyip halkın yanında olduğumuzu beyan ediyoruz.

 

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nde neler dönüyor? 500 tane Kocaeli'deki yerel halk otobüsüne P plaka tahsis ettiler. Sservis otobüsçüleri ayaklandı. "Hayır böyle olmaz tahsis edemezsiniz." dediler karar geri alındı "Bakacağız edeceğiz." Dediler. Şu kararları alırken oturup da doğru dürüst bir şekilde düşünmeyi bilmiyor musunuz? Bu nasıl karar almaktır Sayın Tahir Büyükakın? Sayın Kocaeli Büyükşehir Belediye yetkilileri! Bir karar alıyorsunuz ne olduğu belli değil! Birileri ayaklanıyor geri adım atıyorsunuz! "Bakarız ederiz" yönetimi sergileyip duruyorsunuz maalesef

 

KESK'in düzenlediği "Ohal Sürüyor Adaletsizlik Büyüyor" etkinliğine katılarak biz görüşlerimizi söyledik. Maalesef OHAL sürüyor zalimlik sürüyor, 375 sayılı KHK'nın geçici 35'inci maddesinin de bir an evvel iptal edilmesi gerekiyor. İnşallah bu konuda olumsuz bir gelişme yaşanmaz! Süre doldu, artık bu zalimce kararlar biter diye umut ediyoruz değerli arkadaşlar.

 

3. buluşmamızı 21 Ağustos'ta yapacağız. İkinci kez buluşuyoruz gençler ve kendini genç hissedenler ile. Hak, Adalet ve Vicdan eksenli buluşmalarımız devam ediyor. Nerede? 21 Ağustos'ta saat 14'te Ankara Kızılay Yüksel Caddesi'nde oradaki Mülkiyeliler Birliği'nde buluşmalarımız devam edecek herkesi bekliyoruz değerli arkadaşlar. Dini, etnik ayrımlarla ilgili önemli yüzleşmeler ve çözümler bulmaya çalışacağız bu buluşmalarımız da.

 

Çok üzücü bir vefat haberi. Ordu Fatsa'da KHK'lı eski polis Özcan Hekim trafik kazası sonucu vefat etti. Bu genç kardeşimiz bir dönercide çalışıyordu kuryelik yapıyordu. Alkollü bir kişinin kullandığı arabanın sıkıştırması sonucu tırın altında kalarak hayatını kaybetti. Çok üzücü bir kaza. Kendi mesleğinden ihraç edilmiş bir polis ve kendi işi olmayan kuryelik yapıyor bu konuda ne kadar deneyimi var ve maalesef tırın altında kalarak hayatını kaybediyor. Bu kişileri haksız hukuksuz ihraç edip ve haksız hukuksuz nedenlerle iade etmeyenlerin büyük vebali var bu konuda. Hiçbir şekilde hesap veremezler. Böyle yüzlerce kişi hayatını kaybetti çünkü kendi işini yapmıyordu, inşaatlarda, kuryelik yaparken ve diğer fabrikalarda çalışırken hayatını kaybeden böyle onlarca, yüzlerce kişi oldu. Gencecik bir insan Bakanlığın hiç içi sızlamıyor mu? Vicdanı sızlamıyor mu? En başta bu zalim kararları veren yetkililere buradan sesleniyorum. İşte sizin elinizde katledilen bir başka kişi Özcan Hekim! Allah hakkını bırakmasın, Allah rahmet eylesin ona.

 

Rasim Özdenören önemli bir edebiyatçıydı, geçtiğimiz günlerde hayatını kaybetti Allah rahmet eylesin diyoruz kendisine.

 

Kemal Türkler 22 Temmuz 1980'de katledilmişti! Ölüm yıl dönümünden 1 hafta kadar geçtik ve ona da Allah'tan rahmet diliyorum. Yargısız infazların olmadığı bir ülke diliyorum.

 

Her hafta söylediğimiz ağır ihlalleri tekrar etmekten geri durmuyoruz. Cemal Kaşıkçı Türkiye'de Suudi Arabistan konsolosluğunda katledildi, cesedi buharlaştırıldı ve adil bir yargılama olmaksızın maalesef dosyası Suudi Arabistan yetkililerinin eline verildi, korkunç bir olaydı, tüm dünya gördü, olacak bir iş değildi fakat gelinen nokta burası. Bunu kabullenmeyeceğiz, katledilen insan neden katledildi ne oldu ne bitti? Suçu günahı var mıydı bilemeyiz ama zulmen katledilmişse ve bu işin üstü örtülmüşse biz susmayız bunu da herkes bilsin.

 

Yine susmayacağımız başka bir konu; Osman Kavala'nın 6 yılı bulmuş mahpusluğudur. Haksız, hukuksuz bir sivil toplum aktivisti, zulmen zindanda tutulmaktadır kesinlikle kabul etmiyoruz.

 

Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım açlık grevlerinde 200 günü aşmış durumda. Önemli talepleri var. Tutuklulara ağırlaştırılmış müebbet muamelesi yapılmasın ve birçok hukuksuzluk bitsin diye talepleri var. Karşılanmayacak talepler değil, Sibel Balaç'ın fotoğrafını görüyorsunuz, bana gönderdiği son mektubu var orada çok daha zayıflamış haliyle kendisini gördüm, bu kişiler 200 gündür sadece tuzlu veya şekerli suyla besleniyorlar, bir şey yemiyorlar, ölüme doğru gidiyorlar. Allah korusun diyoruz, onların sesini duyun. Öldükten sonra "Öyle miydi?" demeyin diyoruz, yazıktır, günahtır, kabul edemeyiz. Biz onların belki açlık grevlerini doğru bulmasam da insan hakları savunucusu olarak onların sesini duyurmaya devam edeceğim çünkü ne olursa olsun bir haksızlığa karşı bir eylem içinde olan kişilerin sesini duyurmak önemlidir ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım ölmesin! Onların sesini duyun Adalet Bakanlığı!

 

Bir başka sesini duyurmasını istediğimiz kişi; aylardır yıllardır söylediğimiz Şerif Mesutoğlu çok açık belli ki Muhammed Safitürk cinayeti ile dahli yok ama katil ilan edilip zindanlara atıldı yıllardır, herkes bunu biliyor, tüm yetkililer de biliyor, tüm bulgular da bunu gösteriyor. Muhammed Safitürk'ün ailesi de bunu biliyor ama bu kişi katil diye zindanlarda, başına gelmeyen bir şey kalmadı, olacak bir iş değil, maalesef bu da ağır bir karar ama tabi ki bunların içinde Muhammed Fatih Safitürk'ü kim öldürdü bunun ortaya çıkması lazım Şerif Mesutoğlu değilse kim neden öldürdü tüm bunlar konusunda açıklama yapılması lazım. Sn. Haydar Safitürk de bu konuda çok önemli iddialar ileri sürüyor fakat havuz medyası tüm bunları görmezden, duymazdan geliyor kabul edilecek bir durum değil.

 

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı onun mağduriyetini, uğradığı hukuksuzlukları söylemeye devam ediyoruz halen zindanda.

 

Emine Şenyaşar anne ve ailesini unutmuyoruz! 2 oğlunu ve eşini zulmen işlenen bir cinayet sonucu kaybeden Emine Şenyaşar 50 derece sıcaklığın yaşandığı Urfa Adliyesi önünde adalet aramaya devam ediyor bu yaşlı haliyle, adalet adalet derken hayatını kaybetmesin! O yaşarken adaleti ona geri verin artık! Adalet Bakanlığı yetkililerine ve Urfa Cumhuriyet Başsavcılığı'na sesleniyorum. Gerekenleri yapın, davaları açın, güçlüleri korumayın diyoruz! Urfa Başsavcılığı'na ve tüm yetkilileri bu isteklerimizi iletiyoruz.

 

Yusuf Bilge Tunç 8 gün sonra kaçırılışının 3. Yıl dönümü yaşanacak, kabul edemeyeceğimiz bir şey. Yusuf Bilge Tunç kaçırıldı ve muhtemelen katledildi çünkü bir insan nasıl olur da ortaya çıkmaz ve hiç kimse bir açıklama yapmıyor, duymazdan, görmezden geliyorlar. Kimdir nedir ben de bilmem bu insanı ama apaçık bir şekilde zorla kaçırılıp, kaybedilip, işkence ile öldürüldüğü iddialar çok ağır iddialar ve bu konuda tek bir açıklama ve araştırma yapan yetkili yok!

 

Onun gibi kaçırılıp aylarca bir yerlerde resmi görevliler eliyle tutulan ve daha sonra mahkemelerde resmi görevliler elinde tutulan ve daha sonra mahkemelerde resmi görevliler kaçırdı ve aylarca işkence yaptı diyen insanlar var; Yasin Ugan onlardan birisi, Gökhan Türkmen onlardan birisi. Onlar cezaevinde nerede olduklarını biliyoruz ama Yusuf Bilge Tunç yok nerede bu kişi? Bunu ben bilemiyorum sadece soruyorum, yetkililer bunu cevaplasın. Bir şeyler oldu! Kim kaçırdı? Niye güvenlik kamera görüntüleri yok edildi? MOBESE görüntüleri niye yok edildi? Niye açıklama yapmıyorsunuz diye soruyoruz maalesef bu konuda ciddi bir açıklama bulamıyoruz!

 

Gülistan Doku maalesef ki kendisine halen ulaşılamamış 2.5 yıl olmuş bir genç kardeşimiz. Gülistan Doku hakkında bilgi istiyoruz, tekrar söylüyoruz. Aygül Doku kardeşinin dili kurudu ne yapacağını bilemez halde, annesi, babası perişan durumdalar.

 

Hürmüz Diril Süryani, Keldani azınlığa mensup kişi. Eşi Şimoni Diril'in cenazesi bulundu, kendisinin cenazesi bulunmadı. Çoluk, çocuğu halen perişan 2.5 yıl oldu açıklama, inceleme yapılmıyor. Tüm bunlarla ilgili hassasiyetimiz devam ediyor açıklama bekliyoruz.

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Facebook Yorum

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!